Pages

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Oyun

Bir ses, tüm duvarları yalayıp odamın içine dolan...
Tüm sessizliği yırtarcasına, kulaklarımı sağır edercesine bir ses. Ellerim düşerken boşluğa başım eğilmesin diye bir çaba içimde, cılız ama ayakta kalmanın gururuyla dimdik...
Kararan ışıklar var bir yerlerde, nefesi tükenen bedenler var diğer köşede. Bir de yaşarken ölenler var en diplerde. Başımdaki dertleri küçümsemek için bakıyorum tekrar tekrar, ardı ardına her birine. Oysa o kadar yorgun ki yüreğim çığ gibi büyüyor her geçen gün içimdeki dertlerim...
Susturamaz olduğumda kimi zaman haykırışlarını, dört bir yanıma dolar işte böyle çığlıkları. Ellerim kulaklarımda, dudaklarımda dualar yalvarsam da ben inançla, yazılmışsa kader dönülmez ki yollardan.
Tüm umutlarımı yitirmiş olsam da kısa bir zaman önce geçmişin bir köşesinde, biliyorum ki omuzlarımdan tutuyor bir güç. Ne zaman yere düşecek gibi olsam  son anda yakalıyor ensemden küçücük bir ışık yakıyor gözlerimin önünde, gülümsüyorum ben. Kaç geceyi sabah ettim, kaç güne yüreğimin üzerindeki kilolarca ağırlıkla devam ettim bilmiyorum.
Bir sahnedeyim ben, perde kapanana kadar oyun bitmez sahnelerde. Bunu bilerek, buna tutunarak oyuna devam ediyorum. İzleyiciler var sahnemin önünde. Kimi anlıyor her şeyin oyun olduğunu, daha bir anlamlı onların gözleri. Kimiyse aldanıyor tebessümlerime, oyun olduğundan bir haber kahkahalar yükseliyor göğe. Bir anlatabilsem her şeyin oyun olduğunu, söyleyebilsem nasıl da karanlığa gömüldüğünü gerçek mutlulukların, bir anlatabilsem içimdeki yıkıntıyı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder




Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"