Pages

12 Aralık 2009 Cumartesi

Kabulleniş...

...Bazen sadece karanlık ister kalpler...sessizliğe gömülü bir karanlık...şimdi nerde ne yapar diye kaygılanırken gözyaşlarına teslim olmak ister insan usulca boşluğa akıtmak ister her bir damlayı hüznünü kamçılarcasına adım adım...hani kalabalıklarda yalnız olmak vardır ya bazen,öylesine bir başınadır bedenim aslında çöken karanlığın altında...
Kimdir insanın asıl dostu hiç düşündün mü uzun uzadıya?Hani en acısında anın yapayalnız hissetmek tüm benliğinle sarılmak kimsesizliğe...Hani en telaşlı anında zamanın etrafına bakıpta biran elinin boşluğa düşmesi gibi yığılıp kalmak oracıkta sonsuzluğa...Hani neredeler?...
Bir buğran anı şimdilerde hiç bitmeyecekmiş gibi sanki hiç yokolmayacak gibi karanlıklar üzerimden...Boğuluyorum gitgide küçülüyorum sanki olduğum yerde.
Hep merak eder ya insan kader denen şey var mıdır gerçekten?Herşey bir bir kaydedilmiş midir biz daha varmamışken durağa?Hani herşey önceden belli midir yani?Bugün burada içime saplanıp kalan bıçakların sızısı mesela?Önceden mi yazıldınız alnıma illetin ismi gibi?...Bittim ben kalmadım işte memnun musun şimdi?Silip aldığın her mutluluğum çok gerilerde şimdi.Kalbim ölü tebessüm mezarlığı, her adımımda daha siliniyor pusulam.Çaresizliğe esirim şimdi ne yana gitsem bir bir kapanan kapılardan mıdır bilmem daha bir umutsuz bakıyor gözlerim ileriye...Söylenecek sözler tükendi mi artık bilmem.Daha ne kadar yok olabilir ki içimdeki çocuk ben?Daha ne kadar silinebilir ki gözlerimdeki çocuk ben?...Adeleti buysa eğer kabulüm artık herşey.Nasılsa ben benden vazgeçmişken daha fazla hiç birşey kıramaz yüreğimi bunun kadar...Nasılsa çoktan yokolmuşken çocuk hayallerim daha fazla silemez umutlarımı düşlerimden...Gel, kabulüm artık her zulmün en fazla kum tanesi kadar...

4 Aralık 2009 Cuma

Adı Kadermiş...

Daha önce nerelerdeydin ,bilmiyorum...Bu kadar beklemek zorunda mıydım seninle tanışmak için,anlamıyorum...Çok uzun zaman habersiz varlığından, bir gün yüzleşmek ümidiyle karanlık gözlerinle ilerledim hayatın içinde...Çevremde duyardım da adını umursamazdım.Belki de bilmezdim de ne kadar zehirli olduğunu.Bir kere girdin mi hayatların her zerresine nasıl da yakıp yıkıp yokedebilecek kadar zehirle yoğrulduğunu...Ne kadar istese de yürek yakasını senden asla kurtaramadığını...
Daha çok küçüktüm ben...Daha çok yaşanacak ışıltılı an vardı önümde.Ya da ben öyle olduğunu sandım...Ama inandım bir kere daha çok gün cam bir fanus içinde senden uzakta korunacaktım ben tüm gölgesinden lanetinin...Gözlerim gerçekleri reddedercesine belki de masallardı yaşadığım...Oysa zaten her masal biraz gerçek değil miydi?...
Birden kararmaya başladı tablo varlığın bana adım adım yaklaşırken.Ben yine habersizdim tehlikenin izleri bir bir önüme çıkarken...Ne geceye asılı kalan gözyaşlarıyla yıkanmış uykularım vardı aklımda ne de içimde her nereye gidersem gideyim hain bir bıçağın her an kendini hatırlatan acısı...
Daha çok küçüktüm ben...Daha çok erkendi esirin olmak için...Kaçmaya çabaladım önce ,hızla koşar adım daha ileriye...Kaçtıkça sana daha çok yaklaştığımdan habersizdim oysa.Kollarına atılırcasına adım attığımın çok ötesindeydi benliğim...Durdum sonra bir kabulleniş herşeyi olduğu gibi tüm çıplaklığıyla.Oradaydın işte yüzünde zafere dair bir tebessüm sanki önceden bilir gibi teslim oluşumu gözlerinde can yakıcı gölgeler...Bir fısıltı ardından , zaten biliyordum da kim olduğunu yine de kendini tanıtmanın hazzını yaşamak ister gibi sen,sessizce fısıldadın adını, boşluğa savrulan kötülükle dans eden sesinle; KADER... Olmuştu sonunda herşey olması gerektiği gibi serilmişti önüme...Kaçtım uzaklaşamadım her adımım da biraz daha yaklaştım kollarına ve sen sımsıkı yakaladın işte şimdi çocuk kollarımdan...
Suskunluğunda zamanın sana teslim tüm benliğim...Biliyorum bundan sonrası sadece senin ellerinde.Eskilerin dilinden duyupta eğreti bir söz gibi dilimde dolaşan hüznü, acıyı ,gözyaşını beraberinde sürükleyipte getiren herşeyin ardından dudaklarımdan öylece çıkıveren söz ; Ne yapalım KADER!...Artık böyle yaşatacaktım seni hayatımda kabullenişi zor olsa da artık sendin sonunu getiremediğim gecelerimin sebebi, bir yerlerden ödünç aldığım kiralık tebessümlerime neden...
Oysa ben daha çok küçüktüm...

18 Kasım 2009 Çarşamba

....

Sessizliğinde zamanın bir başımayım bu gece...Çığlığıyla üzüntümün dayanabileceğimin çok üzerinde herşey...Yürüyorum ardısıra gelen karanlıklara doğru...İnkar inkar üstüne; gerçekliğe,mutluluğa,neşeye dair...Gizlenen her gözyaşının izi kalırmış da yürekte bilmiyormuş kalbim...Unutulmaya çalışılan her acının yükü binermiş de omuzlara anlamamış bedenim...
Saklıyorum her akan gözyaşını üstüne ekleye ekleye hüzünleri.Göğüslercesine her acıyı gizliyorum yüreğimde kalan izleri...
Geceye sığınmak nedir bilir misin? Susarak , konuşmadan yalnızca gözlerinle anlatabilir misin içindekileri...Öylesine uzun zaman oldu ki kelimelerle sarmayalı duygularımı...Zaman öylesine hızla akıp gitti ki ben gözlerimden akıtırken herşeyi boşluğa ansızın...Parçalanıyor her anı yaşamın adeta...Elimden ne gelir ki ben beni unutmuşken gölgesinde geçmişin...Parçalanan her kare silinip gidiyor öylece gözlerimden...
Kanıt olur yere düşen her bir damla yaşananlara dair...Peşini bıraktığım kader çoktan yürümüş yolu da ben kalmış geride çok geride...Şimdi neresinden baksan bu karanlığa yönsüz,yolsuz ışıksızım aslında...
Geceye sığınmak nedir bilir misin?Gördüğün hayallerle çizdiğin bu resmin içine girmeye çalışmak,eğreti durduğun o tablodan kaçarcasına uzaklaşırken bir başka köşesinde yaşamın bir başka maskeyle yeniden başka başka oyunlar oynamak...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Elveda...

Yürüyorum bir yolda...Önümü görmekte dahi zorlanırken daha ilerisini görmeye çalışmak yalnızca hayal...O kadar yorgun ki yüreğim gün geçtikçe tükenirken gücüm boşluğa uzanır ellerim.Sesim çıksa belki, dudaklarım ansızın aralanabilse belki duyuracakmışım gibi isyanlarımı...Öylesine uzun zaman oldu ki her yol ayrımında yalnızlığın ağırlığıyla yüzleşip gerçeklere sarılıp belli belirsiz adımlar atmaya başlayalı...Her çalan şarkıda yaşlanan gözlerimi silmeye çabalarken içime akıttığım o gözyaşları gibi herşeyi oraya en derine gömüyorum bugünlerde...Görebiliyor musun bir bekleyiş bendeki?Bir yokuluş aslında bekleyişlerin içinde çaresizce kaybolan...Bir kaybediş aslında tüm o renk cümbüşünü lekeleyen karanlıklarında kaderin sahip olduğun her mutluluk zerresini...
O kadar gün geçti...Sayamadığım kadar çok gece...Hani her karanlık ardında ışık vardı yolun sonunda hani her kış biter bahar selamlardı bizi...İnandığım her gerçek gibi bir yanılgı daha hayata dair.
Yorgunluğunda kalbimin bir aralık nefes almaya çabalıyorum bazen.Nerden geldiğini anlamadığım sahte bir tebessüm gelip yerleşiyor dudaklarıma.Ben bile varlığından habersizken taşıyorum onu bir süre her zerremde hissettiğim hüznün varlığına inat.Sonra ansızın sahne kararıpta perde kapanıveriyor ya üzerime oyunum da son buluyor işte o anda.Tozlu sahnelerin eski tiyatro oyuncusu misali ben bir bir çıkarıyorum üzerimden sahnenin sahteliğine yaraşır kostümlerimi üzerimden...Her bir parçam gidiyormuşçasına bir bir çıkarıyor bir sonraki oyunda üzerime geçirmek için bir kenara koyuyorum paçavralaşmş mutluluğumu , kahkahalarımı hatta gözlerimdeki ışıltıyı...Koca bir sahnenin ortasında renkleri silik ruhumla ben başbaşa...
Yollar tükeniyor yavaş yavaş hissediyorum sonra.Pişmanlığında geçmişin sıyrılıp yaşama devam edebilme savaşında ben her an bir başka role hazırlanıyrum sanki.
Kulağımda hüzünlü bir melodinin tınısı veda ediyorum ben...Gitmek vaktidir şimdi son perdesinde oyunun veda repliklerini sıralıyorum yavaş ama emin...Gidiyorum ben dedim ya önümü bile göremezken şimdilik ilerisini düşünmek sadece hayal...

26 Temmuz 2009 Pazar

"Sen"

Seni anlatıyorum yine...Satır satır, giderek kalbime işleyen seni yazıyorum.Anlamadığım bir hızla girdin yaşamıma.Nasıl , niçin dememe kalmadan hayatımın tümüydün artık.Öyle sakin bir tavrın vardı ki , gözlerindeki geç kalmışlığın telaşına inat hareketlerin bir o kadar sabırla sarmaladı beni.
Herşeyi bir anda yaşamak istiyorduk sanki.Zordu bu zamana kadar hayat.Gözlerinin kenarlarındaki o küçük çizgiler, hayatın tüm yükünü sırtlamışçasına gururla duruyorlardı hayranı olduğum yüzünde.Dudaklarının kenarına yerleşmiş o haifi tebessümü gölgeleyen yorgunluk daha ilk anında sana bakışımın gözüme çarpmıştı bir öğlen vakti...
Yol aldığın yolda yorulmuştu kalbin , bedenin sakinliğe hasret durulmak istemişti belki de.
Bir limandım sana, kollarımı açmış bir teselli olmak için yılların ağırlığına tam zamanında tutmuştum ellerini.Zihnin bana dair anılarla doluydu sanki.
Yıllar yılı bir çift göz olmuştun uzaktan uzağa beni izleyen anlaşılan.Ben adım adım ilerlerken hayatta sihirli bir eldin belki de yoluma çıkan her bir engeli yokeden...
Öylesine büyüktü ki bana duyduğun sevgi , büyüklüğünden korktum kim zaman.İçine aldığı anda beni şefkatiyle sahibi olmuştu kalbimin de.
Korkmuyordum artık, her ne olursa olsun hayata karşı beni savunacağından emindim.Koruyacağından ve ellerimi hiç bırakmayacağından.
Gelişin ani oldu.Anlamadım farkına varmadan sessizce.Gidişini düşünmek istemiyorum gündüze çöken karanlık gibi kabus olur bana...Bırak burada seninle kalayım...Gerçeğin içinde rüyada olmak için...

17 Temmuz 2009 Cuma

Karanlık...

Dayanılmaz olunca ağırlığı omuzlarındakinin biran olsun soluklanmak için uzanır ellerin boşluğa, peşi sıra gelen boşluk olsa da , umutla ... Tiyatro sahnesi yaşamak şimdilerde...Ardına sakladığı tüm karanlıkla yüze asılı kalmış sahte bir tebessüm nefes almalarda...Denemedi mi sanki anlatmayı defalarca , öylesine zor olmasa istemez mi yada; yüreğini yakan gözüne yaş kalbine sızı olan herşeyi bir defasında atıp kurtulmak içinden, gündüzüne karanlık uykusuna kabus olanı bir defasında haykırıp tutunmak ,dayanmak istemez mi sanki...Her karanlık çöküşünde şehre hüzünlerin de çöreklenmesi gibi her bir yana...Işıl ışıl bu koca şehir , her defasında can yakarcasına ışıl ışıl...Yürek kan dökerken sessizce için için alaycı bir kargaşa caddelerde...Gözyaşlarını misafir ederken geceye inat edercesine bir mutluluk senfonisi dışarda bir yerlerde...
Nasıl isyan etmez şimdi dudaklar...Nasıl beddua beddua üstüne yakarış yakarış üstüne gelmez ki küfredercesine bağırışlarda...
Sözcüklerle sarıp sarmalarken her bir duyguyu anlamlar yüklemek her bir harfe...Olur da biri anlar yüreğe dokunur diye...
Bu yol daha ne kadar karanlık böyle?...Daha kaç uyku bölünür kabuslarla...Tam da gecenin ortasında daha kaç kez açılır eller gökyüzüne...Öylesine bir ağırlık yüreğin üzerindeki ne damarda kan ne bedende can...Dört duvar arası işkence ,çekip gitmek arzusu tüm benliğini kaplarken an be an zamandan kopuşlar gitgide...Günler saatler anlamını yitirirken her geçen gün biraz daha , kurtuluşa dair ufacık bir umut zor da olsa karanlığa ışık veren...
Hani boğazın düğümlenir de konuşamazsın ya kimi zaman koca bir yumru şimdi aynı yerde...Olurda zoraki birşeyler dökülmezse dudaklarından boşluğa onların da yerini sessizlik alıyor çoğu zaman...
Zaman bekleyişlere teslim dahası...Bir gün aydınlanana kadar karanlığı hayatın her yolun sonu şimdilik karanlık...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Dayan

…. Hani inandığının, inanılmaması gereken olduğunu anlar ya insan. Hiç beklenmedik bir anda hak etmedikleriyle ödüllendirilir ya. İşte o an uzun sürmüşlüğün büyüsü tamamen silinir kafasından, yüreğinden. Aslında boşa sevdiğini, aslında boşa birliktelik uğruna sırt sırta verdiğini görür gözleri. O tanıdık gözlerdeki donuklukla daha da perçinlenir öfkesi. Belki de bir abartı ardına gizlenmiş bahane, belki de dolunayın gökteki bir zamanlık belirmesi gibi bir anlık hayat buluşu yaşamında darbelerin….
….Güçlü olmak gerek ya hayatta. Hani pes etmeye gelmez ya bu yolda, durma dayan yürek! Geçen giden her yol çizgisi gibi geçer gider her yol da! Her duraksama da biter gider zamanla…
….Başkasına göre yalnızca toprak altı köstebek olanlar. Gizlice, apansız adice! İzinsiz çalınmış değer yüklü benliğin! Maskeli yüzlerle kandırılmışsın ne fark eder, olan olmuş dayan yürek!
…Boşluğa savrulan bir çığlık olsun tepkin yalnızca.İçinden kopan bir isyan dudaklarında… Aldırma dayan yürek!!

3 Temmuz 2009 Cuma

Bir Aşk Öyküsü...

Öyle bir aşk düşünün ki; geçen zaman içinde, yol alınan yolda beliren, onlarca acı, gözyaşı, yitiriş, tükeniş ardından yeniden var oluş. Kıskançlıklar, kavgalar, meydan okumalar. Biri uğruna yapılabilinecek en uç davranışlar belki de… Biran için aşk uğruna ölüme teslim oluş. Vazgeçişler ardından, isyanlar dudaklarda. Beddualar gecenin karanlığında. Her şeye rağmen yine de vazgeçememek sevgiliden. İşte öyle bir aşk düşünün ki; on sekiz ayda gücüne güç katan, bir bebeğin büyümesi gibi adım adım emeklemekten ilk adıma doğru bir ilerleyiş süregelen, büz bebeğin ilk sözcüğünü mırıldanması gibi ilk heyecan. Milim milim her metresini her karesini beraberce aşmak bu yolda. Ardından tek beden, tek ruh olabilmek hayatta.
Masalsı yaşamak aşkı. Büyülenmişçesine ruhlar, huzura varmak her anında aşkın. Yıldızlara bakıp, kayan her yıldızla onu dilemek her seferinde. Bambaşka bakabilmek gözlerinin içine. İmkânsızı yaşamak belki de. Öyle bir aşk düşünün ki; aşılan engellerle, alınan yolla daha bir sıkı sarılmak sevgiye. Yılmamak olur olmadık zamanda, pes etmemek yenilgilere. Yetinmemek hissettiklerinle, hep daha çoğuna aç, sonsuz sevgiye gebe!
Kimse inanmazken böylesi kutsalına, herkese inat daha fazlasını kanıtlamaya yeminli iki yürek! Yanı başında da olsa sevgili, yine de özlemiyle sancılı bir kalp taşımak. Bazen hiç olmadık anda, ya kaybedersem onu diye endişeyle kavrulması benliğinin.
İşte böyle bir aşk yaşanan! Düşünün ki, hikâye değil anlatılan, gerçek! Düşünün ki geçmişte kalan bir sevgi değil söylenen, geleceğe doğru ilerleyen! Düşünün ki uzaklarda değil dile getirdiğim duygular, bu yüreğe bu gözlere aşina hayat karelerinden…

30 Haziran 2009 Salı

İsyan...

....Karanlıkta gömülmek sonsuzluğa.Soluksuz koşturmaca.Acının mesken tuttuğu sen,yapayalnız ölüme adım adım...Söz geçiremediğin düşüncelerinle sabırsız.Elinin uzandığı herşeye ürkek yaklaşan yüreğinle,korkuyla bakan gözlerin yaşadıklarından sana yadigar.Bir bıkkınlık hali hissettiğin.Sorgusuz sualsiz verilen kararlara bir sitem dudaklarından dökülen.Yaşamak istenilenle sunulanlar ne kadar da farklı aslında.Oysaki yıllarca aşılanan,yaşama karşı sevinç taşımaktı bedeninin her zerresinde.Her yıkımın ardından geriye kalan harebelerin içinde,yolunu bulmaya çalışırken ayağın takılıpta yere düşmek son perdede.Alışılagelmiş bir bitiş işte.. Anlamaya çalışma,ANLAMSIZ TÜM SAHNELER.... ....Bir gün daha sensiz bitti yine.Bak yine gece.Alıştım artık bu tekrarlanan gözyaşlı uğurlamalara,alıştım sensiz kapattığım günlere.Her gün giden güneşe seni,acımı yüklemeye.Anılar koskoca bir okyanusun en dibinde şimdi.Tayfası oldukları gemi demir aldı,onlar okyanus dibinde batık.Gemi ilerleyişine devam ediyor.Limanlarda duraklamak yok artık.Her liman bir başka ağır yük,ağır bir başka acı bu gemide.Sonsuzluğa bir gidiş bu yol,bitmesi imkansıza eş,sonu belirsiz....Daha bir yavaş zaman artık.Her yarım kalan sevdanın ardından olduğu gibi acıtarak geçiyor üzerimden.Bir ateşsin yüreğimde.Yangınına sular çarpamıyor ruhum...UZAKTAKİ SANA AĞITLAR VAR DUDAKLARIMDA,gözlerim gözyaşlarını serbest kıldı yine....

Zamana karşın...

Biliyorum ne kadar zaman da geçse anlamayacağım aşkın zamansız gidişini... hangi söz hangi sebep bahane olabilirdi ki kokusuna hasret ,tam da yolun ortasına gelmişken yalnız bırakılmanın??? elinde teslimiyet bayrağın ortaya çıktın ve koskoca bir orduya karşı silahsız yönsüz pusulasız bir başıma savaşa sürükledin... ve sonra bir duvarın ardında sessizce için için boşluğu göz yaşlarınla ıslattın hiç görmediğimi bile bile.... ve hiç göremeyeceğimi...

Biraz ürkektim en başlarda belki biraz da gözüm kördü de cesaretim vardı düşüp kalkmalara... ama şimdi inan cesaretsizim buralarda...
korkunun elleri boğazımda bırakmayacaklar biliyorum...
henüz hayatımın ortasına bile gelmemişken çok kez titredim cesaretsizliğin içinde geceye karşı, bin defa tam dönüp arkamı gidecekken yapamadım çeviremedim ben yüzümü, onlarca kez sözcüklere yüklerken kırgınlığımın ağırlığını gözlerim o gözlere takılıp da dudaklarım titrediğinde kalbime söz geçiremedim....
nefes nefeseyim aslında, koşturmaktan bu yolda gücüm o kadar azaldı ki artık, ama durursam olurda bir daha adım atamam diye devam bu yolda ilerlemeye....
çocukken baloncuklar yapardık biz ,gökyüzünde süzülürken onlar, renklerine bakıp hiç kaybolmasalar diye iç geçirip dudak bükerdik yok olduklarında...
gözümüzü alan o büyü yok oldu diye...
bak şimdi de küçük bir kız dudak bükmüş öylece, kulağına fısıldamışsın büyü bozulacak diye... hemen orda işte elini uzatsan tutar inan ki...

Öyle bir an geldi ki sussam bir daha konuşamayacaktım, o an adım atsam bir daha geri dönemeyecektim...durdum yalnızca tutundum, çok defa yüzüme ardarda tokatlarını savuran sevgime tutundum...
bir feryad dudaklarımda ; yorgunum bu yolda ve her şey kalbinin rotasında....
eskilere bir acı bir sızı gözümde tek bir damla gözyaşı barındırmayacak kadar güçlü ol bu defa...
çocuktur senin kalbin, çabuk yıkılır çabuk yorulur belki korkar kaçarsın tüm bunlardan, fazla büyük fazla ağır bu defa her şey ,ağır gelirde yüreğine taşıyamazsan eğer inan benim de gücüm yok yeniliriz hayata....
eğer benimki kadar büyükse sevdan durma! cesaretin varsa iplerini ellerine bıraktığım kuklalarımıza bu perdede can vermeye ve eğer inanıyorsan tonlarca yük de yüklesen kalbine yine de son nefesinde dahi inatla ısrarla bıkmadan vazgeçmeden sahiplenebileceksen beni,kalbimi ,yalnızca fısılda ben duyarım inan....
yüküm yoktu önceden, yalnızca sevilerek de taşırdım ben bir başıma her şeyi geleceğe...
şimdi beni ve kendini taşıyabilecek kadar güçlüyse sevdan öyle tut elimden...
çünkü bir kez adım atarsak eğer asla izin vermez yol durmamıza....

28 Haziran 2009 Pazar

Anla ki...

görünüş farklı içte olan farklı...kimse anlamaz ne hissettiğimi gerçeğimde.ve kimse göremez gözlerimin içindeki gülüşlerde kaybolan acıları.
anlar vardır, bin kahkahayla çınlattığınız dakikaları ve anlar vardır gözyaşlarıyla belleğinize kazıdığınız kalp ağrılarını...gün gelir alışırsın üzülmeye ve kalbini tek bir sevgiye feda etmeyi öğrenirsin.büyürsün gün gelir,yaşayarak her sızıyı en derinlerde hissederek ,onsuzluğu tadarak ona sarılıp dünyaya meydan okuyarak kırılarak canın yanarak yada koca duvarlar arasında her şeyden habersiz ürkek nefes alarak büyürsün gün gelir.nasıl olacağı bilinmez gelecek karanlıklarda...
...kimse bilmez işte geçmişin izlerini, yüzümde gizlenen yerden çıkarıp alamazlar hüzünlerimi.nasıl sevdiğimi bilemez kimse, (senin)uğrunda neler yapabileceğimi bilmez kimse ve sevmez kimse seni sevdiğim kadar. gelir misafir olurlar yüreğinde o kadar, bir gün anlarsın ki ben tek'tim sende bir Ağustos günü başlayıp dağ gibi büyüyen bir sevgiydim sende...bir gün anlarsın ki ilk'tim senin için seneler sonra izi kalacak...

...kimse anlayamaz gözyaşlarımla akıttığım duyguları boşluğa savrulan sessiz çığlıklarımı da duyamazlar...
...bir sen anla suskunluğumdakileri...bir sen gözlerimden çıkarıp al dudaklarım arasında sıkışıp kalan sözcükleri..
çok geç benim oldun biliyorum ve biz bitanem sözcükler olmadan da konuştuk zamana set çekip, aldırışsız hayata...
bir sen anla hapsolmuş her şeyi...



Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"