Pages

30 Ağustos 2011 Salı

Uzak, buruk...

Alismaya calismak... Simdi don deseler birak hadi bosver kalkip arkama bakmadan donebilirim. Ama bunun kolay olan oldugunun, cocuk kalmak oldugunun farkindayim. Koltugu, yatagi, masasi, dolabi ve kucuk bir buzdolapla balkonlu bir oda. Baktiginda yasanilasi, hatta bazilarina gore konforlu yorumlari bile yapilabilir. Ama ici bos, ruhsuz ve yalniz. Bugun bayram, eskiden her bayram sabah erkenden kalkar once babam ve annemle bayramlasir sonra babaanneme giderdik. İzmir'de olan cekirdek ailemizden kim varsa orada olurdu, daha da eskiden dedem de vardi... Boyoz, katmer ve yumurtanin asla es gecilmedigi bir kahvalti sofrasi hazirlanirdi. Babaannenin surpriz ev pogacalari ayri bir mutluluk kaynagi olurdu midelere. Biz gurultulu bir aileyiz, sesimiz sokaklardan duyulacak cinsten. Sanki herkes sagirmiscasina bagirarak anlatir da anlatir o sofra basinda, bir yandan Almanya'dakiler aranir tek tek konusulur. Onlar gurbette denir uzulunur, keske siz de olsaydiniz denir. Tum bunlarin arasinda rahmetli dedem babaanneme kadin kis azcik sesini diyen bakislarla ters ters bakar, biz egleniriz... İkinci durak anneannem olurdu, her bayram klasiklesen kalburabastidan yerken cay icerdik. Sonra dayimlar gelir anneannemin kucucuk salonu bir anda senlenirdi. Dedem hep sessizdi o bayramlarda, 'Hosgeldin dedem' diyerek karsilar, elini oper opmez harclik verirdi bana. Yillar gecti, ben buyudum o hala 'hosgeldin dedem' der bana. Ve harclik sikistirir elime gizli bir sefkatle. Bayram sabahlarini sevdim hep ben. Guvende, 'birlikte' hissettigimden belki her bayram sabahi nese oldu bana. O bayram sabahlarinda bir kosede durup etrafi izlerdim hep, tek tek herkese bakar tebessumle hafizama kazirdim onlari. Yillar gectikce resimde eksilen parcalar oldu ve ben hafizamdan cikarip onlari her bayram sabahi, orada varsaydim. Gecmistekiler gibi olmadi ama o bayram sabahlari da nesem oldu. Ve bugun, kalanlarin doldurdugu o resimde simdi de ben yokum. İci bos, yalniz bu odada, nerden gelip nereye gittigini bilmedigim onca insanin yakininda, bu bayram sabahini nesem olmadan yasiyorum bu defa. Cocuk oldugumu hissettigim o her kucaklasmadan cok uzakta buyumek zorunda kaldigimi anlayarak basliyorum gune. Her seyi en derinlerde yasamaktan midir bilmem, ait hissedemedigim bu yere kizgin gozlerle bakiyorum bu sabah. Ve ogreniyorum, hayatta hicbir zaman her istedigin ayni anda olmayacak. Ayni anda hem mutlu hem ozgur olamayacaksin, ayni anda hem sevip hem yaninda bulamayacaksin. Bazen uzaktan bakip uzaktan seveceksin. Bazen ayaga kayip dusecek ama tek basina kalkacaksin. Yuzlesmeler kotudur, yuzlesmeler aci verir.Ben yuzlesiyorum ve aci veriyor... Simsiki tutun yaninizdakilere, mutlu bir bayram olsun bu. Yillar gecerken resimden cokca yuz eksiliyor siz anlamadan. Bir gun donup baktiginizda geriye, her dakikasini yeniden yasamak icin can atarken bulacaksiniz kendinizi, o an geriye alamadiginiz her sey icin caniniz yanacak...

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Part2 Utrecht

Amsterdam kalabaligindan, buyusunden eglencesinden sonra, sakinlige dogru uzandik ve Utrecht'e geldik desek dogru cumleyi kurmus oluruz. 5 ay boyunca yasayacagimiz Utrecht'e sonunda geldik henuz yurda yerlesemedik, sehir merkezinden biraz uzakta hostelde kaliyoruz. Utrecht'den kisaca bahsetmem gerekirse; "daha sakin, daha kucuk, daha kendi halinde" desem yeter. Saat 18:00'i gosterdigi anda her yer kapaniyor, sehrin merkezinde, en hareketli dicegimiz yerde bile magazalar yemek yerleri her yer kapaniyor. İstanbul'da yasayan bir İzmirli olan ben icin, bunyeme cok ters olan bu hayat tarzi simdiden sinirimi bozmuyor degil. Utrecht'de simdiye kadar gordugum en guzel yer, merkezde kanal boyunca uzanan restaurant ve cafelerin oldugu kisim. Kanalin hemen yanindaki farkli mekanlardan birini gozunuze kestirip guzel vakit gecirebilirsiniz. Kanalin hemen arkasinda caddeler İstiklal caddesini inanilmaz andiriyor. Magazalar, yemek yerleri icice yol boyunca uzaniyor. Ve gun boyu kalabalik. Ne var ki dedigim gibi saat 18:00 olunca bir arada her yer bombos oluyor, bu insanlar nereye gidiyor, ne yapiyorlar henuz cozmus degilim. Saat 6da eve kapanmak nasil bir hayat tarzi anlamis degilim. Sehirdeki binlerce ogrenci icin kesin hareketli gece sabaha kadar acik olan mekanlar da vardir bizim henuz kesfetmedigimiz ama oyle cok gurultulu, her tarafta kendini muzige kaptirmis insan yigini barlardan ve dans etmekten vs hoslanmadigimdan acikcasi o yerlerin de beni acacagi soylenemez. Asmalimescit'i, Bagdat Caddesini, Kadikoy'deki balikcilari, haftasonu gece 12de bile sinemaya gidebildigim alisveris merkezlerini - burada koskoca alisveris merkezleri bile 6da kapaniyor- cok ozledim :( Fazla bir beklentiyle gelmemistim Utrecht'e ama simdi de hayal kirikligi yasiyorum acikcasi. Havanin dengesiz olusu da sinirlerimi bozmuyor degil. Bir anda deli gibi yagmut yagiyor yarim saat sonra gunes aciyor, bir bakiyorum ruzgardan yuzum uyusuyor bir bakiyorum gunesten kafam pisiyor. Ne giycegimi, yanima ne alip da cikcagimi bilemiyorum ve bu sinirimi bozuyor. Altin kural semsiyesiz cikmamak tek kesin olan bu kafamda:) Can sikan bir diger konu; bisikletler. Buradaki boy ortalamasi malum:) ortalamanin cok cok altinda olmam boyuma uygun bisiklet bulmada beni inanilmaz yordu. Buldun mu derseniz, hayir hala bisikletim yok. Bugun merkezde Kilisenin duzenledigi acik arttirmada arkadaslarim 30euro'ya gayet guzel bisikletler alirken ben konuk sanatci gibi acik arttirmayi izlemekle yetindim:) Sirasi gelmisken acik arttirmadan da bahsedeyim, Pieterskerkhof'da - Paus Dam'in yakinlarinda- bir kilise ayda bir kere acik arttirma duzenliyormus, antika esyalarin yaninda ikinci el bisikletler de satiliyor. Sansimiza bugunku acik arttirmayi bir Turk bisikletciden ogrenip kalktik gittik. Saat 4de baslayan acik arttirma, kilisenin bahcesinde 1den 80lere kadar numaralandirilmis her bisikletin 5 euroyla acilip, yukseltmelerin sonunda sahiplerini bulmasiyla son buldu. 15ueroya da alan oldu 55euroya. Ve Canla,Zeynep 30 euro aldiklari bisikletleriyle o sanslilardan oldular:) odeme yaparken bir de %25 vergi oduyorsunuz yani 37,5euroya harika bisikletiniz oluyor. Normalde bisiklet dukkanlarin da ikinci el ustelik de pas icindeki bisikletler en az 70euro yani bugunku acik arttirma buyuk sansdi. Ve bendeniz talihsiz insan bu sanstan yararlanamadim. Malesef ki boyum onumu tikadi :) Umudum var yarin obur gun uygun bir bisiklet bulucam, o zamana kadar ayaklara kuvvet. Bisikletin onemine gelince burada toplu ulasim cok pahali tek otobus bileti 2,40euro aylik sinirsiz otobus karti ise 70euro civarinda, dolayisiyla bisiklet sart. Genel olarak bir moral bozuklugu uzerimde var, deneyim ufkumuzun acilmasi vs gibi mantikli dusunceleri bir yana koyup da insani duygularima kendimi birakirsam aglayabilirim. Her sey herkes farkli geliyor, alismak zaman alacak gibi. Neyse ki yalniz degilim, ama ozlemini cekcegim cok sey olacak eminim. Ama bugun kendi kendimize neyse ki 6 ay sonra gidiyoruz omrumuzun sonuna kadar bu sehirde yasamak zorunda degiliz diye telkinde bulunarak moral bulmaya calistik:) Pek basarili olmadi. Bugunler zor gececek. Hic gelmese miydik ya da Amsterdam'da olsaydik daha mi iyi olurdu ne, diye ara ara aklimiza dusen soruyu ustalikla savusturup burayi sevmeye calisiyoruz. Ozluyoruz, bocaliyoruz, buyuyoruz...


 Utrecht Kanal

 Evet burada da =)


20 Ağustos 2011 Cumartesi

Part 1- Amsterdam

17 Agustos gunu, Ataturk Havalimaninda baslayan yolculuk Amsterdam Schiphol Havalimaninda son buldu. Yol boyunca durmadan film izledim, gerginligimi perdelemenin bir yoluydu bu tabiki. Ucak dindikten sonra ucaktan ilk ciktigimizda pasaporttan once de ayakustu pasaportlarimiza baktilar ve neden geldigimizi sordular. Ardindan pasaporttan gectik orada da ayni sorular soruldu ve artik resmen Hollanda topraklarina alinmis olduk. Bir sure bavullarimizi bekledikten sonra sorunsuz olarak ciktik. Havalimani bir hayli buyuk ve acikcasi freeshoplari es gecip aninda oradan ciktigima cok pismanim:) uzerimdeki heyecan beni kapiya suruklemis olacak kocaman freeshop alanina bakmadan uzaklastim, siz yapmayin:)
Kalacagimiz yer merkezde Red Light'a yuruyus mesafesindeki The Bulldog'du biz ulasim icin taksiyi sectik ama onemli bir uyari taksiyi normalde asla kullanmayin! Cok pahali hele ki turk parasina cevirdiginiz anda gozleriniz yuvalarindan cikabilir. Cok fazla yukumuz oldugu icin biz oyle bir tercih yaptik ancak devamli seferleri olan ve Amsterdam Central Station'a giden trenler var hem daha ucuz hem de rahat.
Tren deyince bizdeki gibi eski havasiz guvenli gelmeyen trenler canlanmasin gozunuzde saatlerce oturup yolculuk yapabilirsiniz inanin.
Amsterdam Central Station da cok merkezi bir noktada ve her yere rahatlikla ulasabilirsiniz. Cikisinda hemen karsida tourist information office'i var ve gerekli her seyi ( iamsterdam card, harita, ulasim
Biletleri vs.) oradan satin alabilirsiniz.
Ama gunun her saati giselerinde kuyruk oldugunu unutmayin.
Hostel'e geldigimizde nereye geldigimi daha iyi anlamis oldum.
Burada herkesin kafasi guzel :)
Resepsiyondaki cocugun suratinda devamli sapsal bir gulumse vardi, hareketleri yavas ve telassizdi bizdeki otel gorevlilerini aramadim degil :)
Hostele gelince buranin cok meshur bir hosteli, devamli kalabalik ve gurultulu ancak cok merkezi.
Yemek icin ugrarsaniz Club Sand.'den mutlaka deneyin derim enfes.
Onun da disinda kendi Coffeshop'u var ve orasi da bir hayli tutulan bir yer, surekli trafigin yogun oldugu bir girisi var :)
Burada kaldigim surece boyunca genel olarak edindigim izlenimlere gelirsek;
Hep soylerlerdi ama hic bu kadarini hayal etmemistim. Burada inanilmaz bir bisiklet ve bisikletli populasyonu var. Yollarinda en sag ve en sol seritleri bisikletlere ayrilmis sekilde. Ara yollarda sadece bisikletlerin girdigi yollar var ve bisiklet kiralamak bence gayet ucuz. 1 gun boyunca 12euro'ya bisiklet kiralayabiliyorsunuz ve bisikletle her yere gidebilirsiniz.
Biz sehrin icinde dolanmaktan baskan "Vondelpark" 'a gittik.
Vondelpark sehrin icinde her seyden uzaklasabileceginiz bir yer olarak var sanki. Yemyesil alanlar, uzun yillardir oldugu kocaman govdesinden ve yarisi disarida yarisi iceride koklerinden belli devasa agaclar, ordekler ve bisiklete binen, cimlerde uzanmis kitap okuyan insanlar. Cok buyuk oldugundan tadinj cikararak yarim saatte tum cevresini gezebilirsiniz bisikletle.
Amsterdam'da yasasam her gun gelip 1 saat buyuk bir zevkle bisiklete binecegim yer olurdu Vondelpark.
Buraya yakin mesafedeki Heineken'in ilk merkezi var ve simdilerde bir muzeye donusturulmus 16€ vererek bilet aliyor iceri giriyor ve Heineken'la bira hakkinda her seyi ogreniyor, bira tadimina katiliyorsunuz.16€'ya aldiginiz biletle 2 bedava bira hakkiniz oluyor.Dilerseniz iceride istediginiz yaziyi etiketine bastirdiginiz bir Heineken alabiliyorsunuz ya da arka tarafina istediginiz fonu yapip Heineken temali fotograflariniz olabiliyor. Yetmediyse aninda istediginiz kisiye video gonderebiliyorsunuz.
Gercekten cok iyi bir pazarlama taktigi kullanarak, o binayi degerlendirip boyle bir ise girismek muthis akillica. Onunde surekli sira var ve icerideki aktiviteler, secilen uygulamalar, iceri giren herkese, en az birini bile denese ya da shop kismindan tek bir parca dahi alsa illa para harcatiyor. Bir kisi bile gormedim iceride ekstra para harcamadan cikan.
Bir de bizi dusunuyorum, kalksak istanbul gibi bir metropolde turist populasyonu yuksek bir yerde boyle bir yer acsak -ki acamayiz kesin, ama oldu ki actik- 2 gun de ya kapatilir, ya yerden yere vurulur ya da iceri sadece beles bira var diye akin ederler :) Kisaca,Amsterdam'a gelmisken bira sevenler bir ugrasa fena olmaz:)
Bir diğer rotamız "IceBar 4D" oldu ama uyarayım verilen parayı çöpe atın daha iyi, girdikten 5dk sonra dışarı çıktık, küçücük bir alandı ve tek yapılan buz bardaklarda verilen içkiniz buzdan bir heykelin önünde sırayla herkesin fotoğrafının çekilmesi -tabi ki bu fotoğrafı parayla alıyorsunuz- ve sizi dans etmeye zorlamaları. Tam bir fiyasko!
Bisiklet kiralayacaklara küçük bir de uyarım olabilir ; bisiklet kiraladiktan sonra kafanizdan trafigin bir yandan aktigini yaninizdan otobuslerin filan gecebilecegini silip de bisikleti kullanin:)
Ne yazik ki ben kendimi İstanbul sokaklarinda bisiklete biniyormusum sandigimdan kalbim gum gum gittim yollarda. Yillar once bisiklete binmis olmanin da bir acemiligi vardi tabi.
Bazi dar yerlerde inip, bisikleti elimle tasimaya devam etmedim de degil ;)
Bisikleti kiralarken de benim gibi kisa boyluysaniz cocuklara verilen boylarda bir sey kiralamaya hazir olun :)buradakilerin boy ortalamasi malum :)
Gorevli adam bana bakip "a small one for you" diye resmen gulup dalga gecti benle:)
Ben de guldum ne yapayim arkadas:)

Kısa ama gerekli -ya da gereksiz:)- bilgilere gelirsek ;

*Derlerdi inanmazdım burada hemen herkes ingilizce biliyor hatta aksanları hayrete düşürecek kadar iyi olanlar hayli fazla.
*Hiçbir şeyin fiyatını asla ama asla Türk parasına çevirmeyin, kendinize zehir edersiniz anı.
*Taksi tamamen gereksiz bir araç, tramvay ya da trenle her yere kolayca ulaşabilirsiniz.
*Önünde sepeti olan bisiklet almayın, hırsızlık yaygın.
*Aylardan Ağustos olmasına rağmen hava gerçekten serin, şu dönemlerde gelmeyi düşünenlerden uzun kolluları da hazırlasın.
*Suların tadı cidden kötü ama güzel haber GüzelPınar, Hamidiye gibi Türk markalarının sularını bulabileceğiniz yerler "Amsterdam Central Station" dan   "Dam" meydanına yürüdüğünüz yol üzerinde mevcut.
*Tren istasyonunda bavullarınızı koyup bırakabileceğiniz dolaplar kiralayabileceğiniz bir yer mevcut ama fiyatlar hiç de ucuz değil.
*Belki bu döneme denk gelmiştir ancak gözlemlediğim bir şey de, genelde erkek erkeğe gelen gruplar ağırlıkta, hemen aklınıza gay'lerin özgür takılabildiği gerçeği gelmesin =) demek istediğim, Amsterdam sanki Avrupa'nın Las Vegas'ı olmuş ve erkek erkeğe kalkıp buraya gelip tabiri caizse gününü gün edip, hovardalık yapıyor insanlar.  Bu yüzden belki kızkıza bir grup şeklinde buraya geldiğinizde özellikle akşamları hayranlarınız sizi rahatsız edebilir =)
*Sabahın erken saatlerinde yollar bomboş oluyor ve tek başınıza biraz ürkebilirsiniz, misal yanınıza aniden bir kokain satıcısı gelip sizi tedirgin edebilir.
*Amsterdam'ın merkezinde aklınıza gelebilecek her türlü ihtiyacınız için mağazalar marketler var o yüzden aman orada bulamam dediğiniz her şeyi emin olun burada bulursunuz, ha tabi biraz daha pahalı =)
*"HEMA" Hollanda'nın ünlü market zincirlerinden, içinde kozmetikten tekstile, gıdadan elektroniğe her şey var.
*Zara, H&M,Bershka, Lacoste, Nike vs. gibi bildiğiniz, tanıdığınız markalar ne yazık ki burada daha ucuz filan değil, hatta bazı şeyler Türkiye'den pahalı bileseniz. -kızlar üzgünüm :)-
*Ve burası öyle bir yer ki sürekli şu arkadaşlarım da olsaydı, keşke şu da olsaydı bu da olsaydı diyerek orayı, o anı sevdiğiniz insanlarla paylaşarak yaşama ihtiyacı doğuruyor içinizde.

Evet Hollanda macerasından şimdilik aktaracaklarım bu kadar devam edecek ;)



 Bu Amsterdam Haritası, Turist merkezlerinde makinaya para atarak alıyorsunuz. İlaç kutusu şeklinde düşünülen kutusu, haritanın gerekliliğini düşünürsek manidar :)



 Vondelpark


  Hollanda = Bisiklet

 Hollanda = Kanal





19 Ağustos 2011 Cuma

Erasmus Defteri

17.08.2011 tarihi itibariyle hayatimda yeni bir donem basladi.
İstemedigime karar verip de her seyden vazgecmisken bir anda karar degistirip Erasmusla Hollanda'ya gitmeye karar verdim ve hazirliklar basladi.
Zor oldu, cok kez pes etmeye yakinken sans melekleri hep benimleydi.
Minnettarlik dolu olduklarim var bu yolculukta. Varliklari olmasaydi asla hayallerimi yasayamazdim dediklerim...
Cok sey borclu olduklarim...
Sevdigim alistigim bildigim her seyi geride birakarak yol aldim ben. Korku heyecan endise hepsini birarada yasayarak gun saydim. Belirsizlikten oldum olasi nefret etmemisim gibi en korkunc belirsizlikle karsi karsiyaydim artik.
Her seyi abartarak yasamamdandir huznun de heyecanin da dibine vurdu kalbim.
Burdayim, hic bilmedigim koca bir ulke var onumde kesfetmemi bekleyen.
Korkuyorum evet ama simdiye kadar cuvalladigim ne oldu ki?



Devam edecek...

7 Ağustos 2011 Pazar

Sir*

Dusunup de dillendiremedigim onlarca sey var, dedi kiz. Sonra cok uzaga daldi gitti gozleri. Bakip da gormuyormus gibi, gorup de bakmiyormus gibi... Pismanligin okundugu goz bebeklerinde bildik o huzun dalgasi yine...
Ansizin bir golge geciverdi sanki yuzunden ya da ona oyle gelmisti belki de. Saatlerdir onu izliyordu ayni pencere kenarinda, sayisini unuttugu bilmem kacinci sigarasiyla. Aradabir, mahallenin sessiz durusuna hic de yakismayan o kahkahalari duyunca, kacamak bir iki bakis atiyordu camdan oteye. O anlarda dahi kulaklari bir tek onu isitiyordu sadece, sussa bile kesik kesik nefes alislarini dinliyordu. Ne zamandir oradaydilar bilmiyordu. Tek bildigi, o, gozleri ve bir de nefes alislari...
Oylesine korkardi ki onu kaybetmekten, yillarca kanun bilmisti sozlerini. Ne dese tamamdi olurdu yapilirdi. Ne dese dogruydu iste.
Onlarca kez hatalardan yanlislardan yalanlardan yaralanmissa da vazgecmedi inanmaktan.
Bir kere karsi ciksa, bir kere hayir dese dili, bir daha goremeyecekti bildik huzun dolu gozleri...
Bir daha duyamayacakti, kesik kesik derin nefes alislarini...
Ansizin gozleri gozlerine degdi o an, bu defa hic tanimadigi bir seyler soyluyordu o gozler. Geceye benzettigi karanliginda gozlerinin bu defa isiltilar yanip sonuyordu sanki. Denizin uzerinde oynasan ayin yansimasi gibi, karanligin uzerine serpistirilmis isik demetleri... Gozlerine kilitlenmis, kontrolunu kaybetmisken bedeni, kulaklari, derinden geliyormus gibi hissettigi o cumleleri duydu sadece; soyleyemediklerimle agirlasiyor yuregim, yolsuz sonsuz bir hikaye bu. Sirlarimla agirlasiyor adimlarim, gitgide curuyor benligim...
Bosluga savrulduklari anda kayboldu her bir kelime ardarda. Ve o, kaybetmenin korkusundan belki de neden diye hic soramadi.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Ceyrek Zaman...

Bir omur feda edebilir misiniz biri ugruna? Kendinizden gecip onun icin dusunup onun icin nefes alabilir misiniz?
Kolay midir gunleri, aylari, yillari birbirine katip da ardina dusmek pesi sira?
Zamanin uzaktan bakinca ne de yavas ne de uzun oldugunu dusunup de, bir gun durup ardina bakinca ne de hizla ne de ansizin gecip gittigini gormek...
Omur dedigin seyin koca bir ceyregini ayni sakin limanda tuketmek, huzurla...

Bir an*

Ozleyecegini bile bile acarsin elini, parmaklarinin arasindan kayip giderken, az sonra gozlerinin dolup, aglamamak icin direndikce sen, aciyla sizlayacagini bile bile bosluga birakirsin oylece. Yavasca duser her bir parca oldugu yere. Boslukta hicbir ses cikmaz pesi sira, bir tek sen duyarsin sessizligin icindeki o bildik ugultuyu. Kulaklari yirtarcasina yukselen, beraberinde kalbinde hep ayni aciyi birakan ugultu...
Sonunu bile bile gidersin ya sen, sona geldiginde hep ayni saskinlikla acilir gozlerin. Bir iki kelime etmek istese de dilin, asina oldugun pismanligi haykiracak belli. Kizginliginda olan bitenin, golgede kalacak benligini, yuregini esir etmisligin... Bir kere gittin ya sen, vazgecislerin de kosulsuz sevislerin de anlamsiz kalacak.
Ve sen bedellerini bile bile hata yapacak, baskalarina sandigin an bile kendine vereceksin tum cezalari...

2 Ağustos 2011 Salı

Mutluluk*

Birilerinin gozlerinde mutlulugun isiltisini gordugum o an basladi mutlu etme sevdam... İlk o gun anladim karsimdakini mutlu ettigim an mutlu olabildigimi. Karsiliksiz, beklentisiz...
Baskalarinin yuzune yerlesen tebessumlerle neselendi yuregim. Uzun suredir unuttugum kahkahalari yasatmakti belki de gizliden gizliye istedigim. Unuttuklarimi ve kaybettiklerimi yeniden bulmak belki de...
Mutlu ettigim surece mutlu oldum ben. Kendimi unuttukca baskalarina karsi cogalan, artan bir sevgi bu. Kendini sevemedikce baskalarini daha cok sevmek arsizca.
Parlayan her goz ruhumu beslerken habersizce ben hep daha fazlasi icin kendimi biraz daha unuttum... Unuttukca hatirladim...



Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"