Pages

26 Temmuz 2009 Pazar

"Sen"

Seni anlatıyorum yine...Satır satır, giderek kalbime işleyen seni yazıyorum.Anlamadığım bir hızla girdin yaşamıma.Nasıl , niçin dememe kalmadan hayatımın tümüydün artık.Öyle sakin bir tavrın vardı ki , gözlerindeki geç kalmışlığın telaşına inat hareketlerin bir o kadar sabırla sarmaladı beni.
Herşeyi bir anda yaşamak istiyorduk sanki.Zordu bu zamana kadar hayat.Gözlerinin kenarlarındaki o küçük çizgiler, hayatın tüm yükünü sırtlamışçasına gururla duruyorlardı hayranı olduğum yüzünde.Dudaklarının kenarına yerleşmiş o haifi tebessümü gölgeleyen yorgunluk daha ilk anında sana bakışımın gözüme çarpmıştı bir öğlen vakti...
Yol aldığın yolda yorulmuştu kalbin , bedenin sakinliğe hasret durulmak istemişti belki de.
Bir limandım sana, kollarımı açmış bir teselli olmak için yılların ağırlığına tam zamanında tutmuştum ellerini.Zihnin bana dair anılarla doluydu sanki.
Yıllar yılı bir çift göz olmuştun uzaktan uzağa beni izleyen anlaşılan.Ben adım adım ilerlerken hayatta sihirli bir eldin belki de yoluma çıkan her bir engeli yokeden...
Öylesine büyüktü ki bana duyduğun sevgi , büyüklüğünden korktum kim zaman.İçine aldığı anda beni şefkatiyle sahibi olmuştu kalbimin de.
Korkmuyordum artık, her ne olursa olsun hayata karşı beni savunacağından emindim.Koruyacağından ve ellerimi hiç bırakmayacağından.
Gelişin ani oldu.Anlamadım farkına varmadan sessizce.Gidişini düşünmek istemiyorum gündüze çöken karanlık gibi kabus olur bana...Bırak burada seninle kalayım...Gerçeğin içinde rüyada olmak için...

17 Temmuz 2009 Cuma

Karanlık...

Dayanılmaz olunca ağırlığı omuzlarındakinin biran olsun soluklanmak için uzanır ellerin boşluğa, peşi sıra gelen boşluk olsa da , umutla ... Tiyatro sahnesi yaşamak şimdilerde...Ardına sakladığı tüm karanlıkla yüze asılı kalmış sahte bir tebessüm nefes almalarda...Denemedi mi sanki anlatmayı defalarca , öylesine zor olmasa istemez mi yada; yüreğini yakan gözüne yaş kalbine sızı olan herşeyi bir defasında atıp kurtulmak içinden, gündüzüne karanlık uykusuna kabus olanı bir defasında haykırıp tutunmak ,dayanmak istemez mi sanki...Her karanlık çöküşünde şehre hüzünlerin de çöreklenmesi gibi her bir yana...Işıl ışıl bu koca şehir , her defasında can yakarcasına ışıl ışıl...Yürek kan dökerken sessizce için için alaycı bir kargaşa caddelerde...Gözyaşlarını misafir ederken geceye inat edercesine bir mutluluk senfonisi dışarda bir yerlerde...
Nasıl isyan etmez şimdi dudaklar...Nasıl beddua beddua üstüne yakarış yakarış üstüne gelmez ki küfredercesine bağırışlarda...
Sözcüklerle sarıp sarmalarken her bir duyguyu anlamlar yüklemek her bir harfe...Olur da biri anlar yüreğe dokunur diye...
Bu yol daha ne kadar karanlık böyle?...Daha kaç uyku bölünür kabuslarla...Tam da gecenin ortasında daha kaç kez açılır eller gökyüzüne...Öylesine bir ağırlık yüreğin üzerindeki ne damarda kan ne bedende can...Dört duvar arası işkence ,çekip gitmek arzusu tüm benliğini kaplarken an be an zamandan kopuşlar gitgide...Günler saatler anlamını yitirirken her geçen gün biraz daha , kurtuluşa dair ufacık bir umut zor da olsa karanlığa ışık veren...
Hani boğazın düğümlenir de konuşamazsın ya kimi zaman koca bir yumru şimdi aynı yerde...Olurda zoraki birşeyler dökülmezse dudaklarından boşluğa onların da yerini sessizlik alıyor çoğu zaman...
Zaman bekleyişlere teslim dahası...Bir gün aydınlanana kadar karanlığı hayatın her yolun sonu şimdilik karanlık...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Dayan

…. Hani inandığının, inanılmaması gereken olduğunu anlar ya insan. Hiç beklenmedik bir anda hak etmedikleriyle ödüllendirilir ya. İşte o an uzun sürmüşlüğün büyüsü tamamen silinir kafasından, yüreğinden. Aslında boşa sevdiğini, aslında boşa birliktelik uğruna sırt sırta verdiğini görür gözleri. O tanıdık gözlerdeki donuklukla daha da perçinlenir öfkesi. Belki de bir abartı ardına gizlenmiş bahane, belki de dolunayın gökteki bir zamanlık belirmesi gibi bir anlık hayat buluşu yaşamında darbelerin….
….Güçlü olmak gerek ya hayatta. Hani pes etmeye gelmez ya bu yolda, durma dayan yürek! Geçen giden her yol çizgisi gibi geçer gider her yol da! Her duraksama da biter gider zamanla…
….Başkasına göre yalnızca toprak altı köstebek olanlar. Gizlice, apansız adice! İzinsiz çalınmış değer yüklü benliğin! Maskeli yüzlerle kandırılmışsın ne fark eder, olan olmuş dayan yürek!
…Boşluğa savrulan bir çığlık olsun tepkin yalnızca.İçinden kopan bir isyan dudaklarında… Aldırma dayan yürek!!

3 Temmuz 2009 Cuma

Bir Aşk Öyküsü...

Öyle bir aşk düşünün ki; geçen zaman içinde, yol alınan yolda beliren, onlarca acı, gözyaşı, yitiriş, tükeniş ardından yeniden var oluş. Kıskançlıklar, kavgalar, meydan okumalar. Biri uğruna yapılabilinecek en uç davranışlar belki de… Biran için aşk uğruna ölüme teslim oluş. Vazgeçişler ardından, isyanlar dudaklarda. Beddualar gecenin karanlığında. Her şeye rağmen yine de vazgeçememek sevgiliden. İşte öyle bir aşk düşünün ki; on sekiz ayda gücüne güç katan, bir bebeğin büyümesi gibi adım adım emeklemekten ilk adıma doğru bir ilerleyiş süregelen, büz bebeğin ilk sözcüğünü mırıldanması gibi ilk heyecan. Milim milim her metresini her karesini beraberce aşmak bu yolda. Ardından tek beden, tek ruh olabilmek hayatta.
Masalsı yaşamak aşkı. Büyülenmişçesine ruhlar, huzura varmak her anında aşkın. Yıldızlara bakıp, kayan her yıldızla onu dilemek her seferinde. Bambaşka bakabilmek gözlerinin içine. İmkânsızı yaşamak belki de. Öyle bir aşk düşünün ki; aşılan engellerle, alınan yolla daha bir sıkı sarılmak sevgiye. Yılmamak olur olmadık zamanda, pes etmemek yenilgilere. Yetinmemek hissettiklerinle, hep daha çoğuna aç, sonsuz sevgiye gebe!
Kimse inanmazken böylesi kutsalına, herkese inat daha fazlasını kanıtlamaya yeminli iki yürek! Yanı başında da olsa sevgili, yine de özlemiyle sancılı bir kalp taşımak. Bazen hiç olmadık anda, ya kaybedersem onu diye endişeyle kavrulması benliğinin.
İşte böyle bir aşk yaşanan! Düşünün ki, hikâye değil anlatılan, gerçek! Düşünün ki geçmişte kalan bir sevgi değil söylenen, geleceğe doğru ilerleyen! Düşünün ki uzaklarda değil dile getirdiğim duygular, bu yüreğe bu gözlere aşina hayat karelerinden…



Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"