Pages

30 Haziran 2010 Çarşamba

Kitap Kurtları :) vol.5


HAYYAM
Bütün Dörtlükler

Yazar:Ömer Hayyam
Yayınevi:Cem Yayınevi
Çeviri:Sabahattin Eyuboğlu 

Kitap Hakkında:

Ömer Hayyam şair,yazar,gök bilimci,matematikçi ve filozof olarak adını tarihe yazdırmış o eşsiz adamlar listesinde yer alan bir usta.Çoğu zaman kadın ve şarap düşkünü olduğu düşünülmüş ancak o yaşamı boyunca hiçbirine aldırış etmemiş.Hayata ve insan ilişkilerine dair akıl yürütürken,ne geçmişten etkilenmiş ne de yerleşmiş görüşlere,kurallara kulak asmış.O sınırları yıkıp her şeyi kendince yorumlamış.
Dünyanın ilk rasathanesini kurmuş ve birçok bilimsel çalışmaya imzasını atmıştır.
Matematiğe,edebiyata ve gök bilimine önemli katkıları olan Ömer Hayyam'ın dörtlüklerinden oluşan bu kitap onu anlamak için bir parça da olsa yardımcı oldu aslında.
Kuralları tanımaz tavrı kitaptaki birçok dörtlükte karşıma çıktı.Şarap ve kadınlar konusunu sık sık dile getirdiği de bir gerçek.
Allah ve onun varlığı konusundaki söylediği bazı sözlerse, zamanında onun dinsiz olduğu eleştirilerinin neden çıktığına dair ipucu niteliğinde.
Şimdiye kadar hiç okumamış olmam bir kayıpmış şimdi anlıyorum,Ömer Hayyam'a dair birçok şey var bu dörtlüklerde mutlaka okumalısınız.
Ben hoşuma giden birkaç dörtlüğü de paylaşıyorum:





Yarım somunun var mı?Bir ufak da evin?
Kimselerin kulu kölesi değil misin?
Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya ?
Keyfine bak; en hoş dünyası olan sensin


Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su,ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada,bence ha var ha yok;
Daha gelmemiş gün bir,geçmiş gün iki.


Adam olduysan hesap ver kendine;
Getirdiğin ne?Götüreceğin ne?
Şarap içersem ölürüm diyorsun;
İçsen de öleceksin,içmesen de.



Filmler vol.5



GANDHI


Yönetmen: Richard Attenborough
Yapım:1982-Hindistan/İngiltere ortak yapımı
Oyuncular: Ben Kingsley (Gandhi ), Candice Bergen,Edward Fox
Süre:180dk


Film Hakkında: 
Bir imparatorluğun hegomonyasına son verip 350 milyon nüfuslu ülkesini kurtarmak eşsiz bir kişiye nasip olmuştur. Tek amacı hürriyetlerini elde etmek olan bu kişinin, bu hürriyeti elde etmek için kullandığı tek stratejisi barış olmuştur. Gandhi, bir ulusun yöneticisi ya da bilimsel yeteneklere sahip biri de değildi. Oysa bu küçük, alçakgönüllü insan, ondan öncekilerin yapamadıklarını gerçekleştirdi. Bütün bir ülkeyi özgürlüğe kavuşturarak insanlarına umut verdi.




Nike reklamında Gandhi'yi gördüğüm anda, 3-4 kelimeyle ne yaptığını bildiğimi ama  nasıl,kimlerle,hangi koşullarda neler çekerek yaptığını bilmediğimi fark ettim.Öğrenmek bilmek istiyordum ve bu filmi aldım,iyi ki de almışım.
Milyonları peşinden sürükleyen bir lider o bana göre.Hani  eşine belki 100 yılda bir rastlayabileceğiniz türden insanlar vardır ya, hakkında yazılanları okur hayran olursunuz, Gandhi de onlardan biri,hatta fazlası...
Büyük bir devrime imza atmış o ,hem de şiddete kaba kuvvete karşı çıkarak,herkese de bunu dayatarak.
Pasif direniş yanlısıydı o,sonrasında uluslararası politikada yeni bir kavram olarak benimsenen bu buluşu " Satyangraha" diye adlandırılıyor.
İnatçıydı,eşitlikten kardeşlikten ve sevgiden yanaydı kalbi.Hindu ve Müslüman topluluklarını aynı çatı altında toplayarak bağımsızlık istiyordu,vazgeçmedi gerektiğinde ölümü göze alarak direndi.
Hayranlıkla izledim  filmin her bir sahnesini.Bağımsızlık uğruna yürüdüğü o yoldaki duruşu ancak hayranlığı ve biraz da utancı yaşatabilirdi içimde.
Ders alınmalı,dünyanın küçük adam diye çağırdığı bu adamın sözleri durup tekrar tekrar okunmalı.
Bir başarı hikayesinin kahramanı,günümüzde çoktan yitirilen sevginin,kardeşliğin,alçakgönüllülüğün ve barışın sevdalısı bu küçük adamın o güzel sözlerinden bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum;


Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Ama, eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarfetseniz, nafiledir


-Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür


-Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka – kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.


- Göze göz, dişe diş düşüncesi bütün dünyayı kör edecek


-Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz. M. K. GANDHI





29 Haziran 2010 Salı

Öğreniyorum vol.1 :) Guinness Biraları

Oturmuş David Abbott kimdir ne yapar diye araştırırken,2006 yılında Guinness biraları için yaptığı ve fazlasıyla beğenilmiş, ödüller almış reklamlara rastladım.Reklam kampanyasının videolarını izlerken ,daha önce hiç içmediğim bu bira ilgimi çekti -biraz da birayı sevmemle alakalı olarak- neymiş ne değilmiş diye bakayım dedim.Bakın neler buldum;




                    Guinness Birası;


-İrlanda'ya özgü siyah bir bira,
-Arthur Guinness'in 1756'da Dublin'de kurduğu Guinness bira fabrikası tarafından üretilmekte,
-Birçok ülkede de bu biranın, lisans altında üretimi yapılmakta ancak asıl vatanında üretilenlerden tad farklılıkları bulunmakta,
-En ilginç özelliği ise,yoğun bir köpük içermekte ve bu köpük birayı içmeye devam ettiğiniz sürece formunu kaybetmiyor,aşağı iniyor.
-Bu yoğun köpüğün formulünü bulmaksa 4 yıllık araştırma ve 5 milyon sterline mal olmuş.Bu formu veren sistemin adı WİDGET sistemi.
-Widget üzerinde küçük bir delik olan nitrojen dolu bir kapsüldür. Bira, karbondioksit gazıyla basınç altında olduğundan nitrojen kapsülün içinde kalır; kutu açıldığında ise basınç düşer ve kapsüldeki nitrojen biraya karışır. Böylece birada çözünmüş halde bulunan karbondioksit açığa çıkarak nitrojenle birleşir ve biranın üstünde kremamsı köpük katmanı oluşur.
-4 farklı çeşidi vardır.


Hiç tadmadım ve ne yalan söyleyeyim, fotoğraflarındaki o köpük inanılmaz derecede içmeye teşvik eden bir görüntü,bir gün denemek dileğiyle;)

27 Haziran 2010 Pazar

Filmler vol.4



KİRLİ SIRLAR


Yönetmen:Robert DeNiro
Yapım:2006-ABD
Oyuncular: Matt Damon, Robert DeNiro, Angelina Jolie
Süre: 2 Saat 47 dk
Senaryo:Eric Roth


Film hakkında:
Robert De Niro’nun yönettiği, Akademi ödüllü Matt Damon, Angelina Jolie ve Robert De Niro’nun rol aldığı casusluk filmi “The Good Shepherd”da bir adamın yaşamının prizmasından Merkezi Haber Alma Örgütü’nün patırtılı ilk dönemi gözlemleniyor.




Filmin temposuna ayak uydurmak gerçekten çok zor.Sırların ve şüphenin gölgesinde geçen bir hikaye.Sürenin uzunluğu açıkçası beni biraz sıktı ama izlemeniz gereken bir film diyebilirim.

25 Haziran 2010 Cuma

Documentarist

Documentarist-İstanbul Belgesel Günleri 22 Haziran günü başladı ve 27 Haziran'a kadar da devam ediyor.Bu yıl 3.'sü düzenlenen festivalde 35 ülkeden 120'yi aşkın belgesel festival kapsamında gösterime girdi.
Belgesellerin çoğu ödüllü.


Kısa sürede hızla büyüyen, İstanbul'un genç sinema etkinliklerinden DOCUMENTARIST, bu yıl ABD'den Lübnan'a, İsviçre'den Hindistan'a, Arjantin'den İzlanda'ya, İran'dan Kore'ye, Danimarka'dan Fransa'ya 35 ülkeden 120'den fazla filmin oluşturduğu geniş bir programla seyirci karşısına çıkıyor. Özel mercek altına alınan bölgeler ise, Balkanlar, Polonya ve İsviçre.




Festivalin bu seneki tematik bölümleri, dünyanın doğal kaynaklarının tükenişine dair filmlerin yer aldığı Kapitalizm Çıkmazı, sinemacıların kent yaşamına özellikle de metropollere bakışını yansıtan Kent ve Sinema, dünyanın en sorunlu bölgesinin kangren olmuş sorunlarına odaklanan Ortadoğu'nun Fay Hattı: Filistin-İsrail, sırf kadın olmaktan kaynaklanan sorunların irdelendiği Kadınlık Halleri gibi başlıklardan oluşuyor.


Daha önce dikkatimi çekmemiş olan bu festival bu defa oturduğum bir cafe'de afişini görmemle ilgi alanıma girdi ve daha önce böyle bir tecrübem hiç olmadığı için denemek istedim ve gitmeliyim dedim.Biraz geç haberim olsa da bugün gidip 2 belgeseli izledim ve sizinle  bu belgeselleri paylaşmak istiyorum.






Güneşin Acele Etmediği Yer ( Where the sun doesn't rush/Tam, gdzie slonce sie nie spirszy)


Yönetmen:Matej Bobrik
Senaryo:Matej Bobrik
Görüntü:Artutr Sienicki 
Kurgu:Barbara Snarska 
Ses:Mariko Saga
Yapım:Andrzej Bednarek for Polish
           National Film School Lodz,
           Marcin Malatynski for Polish
           National Film School Lodz


Konu:
Zamanın neredeyse durduğu bir köyde,yaşlı insanlar için tek etkinlik hoparlörden yapılan anonslardır,üstelik bunların çoğu vefat haberleridir.




Daha ilk anda  beliren görüntülerde sanki Türkiye'den bir köy  görüntüleriyle başbaşaymışım hissine kapıldım.Evler,evlerin içindeki eşyalar o kadar  bizden gibiydi ki...İlk sahnelerden itibaren belgesele inanulmaz bir sakinlik,durağanlık  hakim.Hoparlörden yapılan anonslar ve kuzuların  melemeleri hariç belgeselde hiçbir konuşma ,ses yok.Yapılan işler hep aynı.İnsanlar hep aynı...Genelde hepsi yaşlılar.Sanki orası zamana ait bir yer değilmiş gibi,1 gün 24 saat değil de 30 saatmiş gibi akan bir zaman.Ve yaprak dökümleri...Gün geçtikçe  köydeki halktan birisi daha veda ediyor herkese.Hayatsa kaldığı yerden devam ediyor sıradanlığına.
Biraz hüzünle izledim belgeseli biraz da içime kasvet çökerek.Korktum aslına bakarsanız,  yıllar sonra bir gün böylesine bir sıradanlığa mahkum olur muyum diye.
İnternetten bir şekilde bulup izlemenizi tavsiye ediyorum.




HAYATIN BUHARINDA (In the Steam of Life / Miesten Vuoro


Yönetmen:Joonas Berghall - Mika Hotakainen
Senaryo:Joonas Berghall- Mika Hotakainen
Görüntü:Heikki Farm- Jani Kumpulainen
Kurgu:Timo Peltola 
Ses:Christian Christensen
Müzik:Jonas Bohlin
Yapım:Joonas Berghall
           Oktober Oy


Konu:
Hayata,ölüme ve arkadaşlığa dair dokunaklı öyküler dinlemek için sauna odalarında gezinirken Finlandiya'yı baştan sona kat eden bu filmde,paslı sobaların tatlı sıcağında oturmuş çıplak adamlar var.Film alışılmışın dışında bir mahremiyetle bu adamların soyunmuş ruhlarına bakarken,aynı zamanda Fin erkeklerinin de şiirsel bir portresini çiziyor.






Finlandiya'nın farklı farklı noktaları,birbirinden farklı genç, yaşlı birçok adam.Ortak noktaları hepsi saunada ,kimisi bir mahalle arasındaki sauna da kalabalık bir erkek grubunda kimisi bir ormanda saunaya dönüştürülmüş bir karavanda bir arkadaşlığıyla.Ve anlatıyorlar,hayatlarına dair canlarını en çok acıtan hüzünlerini anlatıyorlar.Bir ortak noktaları da burada ortaya çıkıyor.Anlatılanlar hep aileleriyle ilgili.Kimisi ölen karısının ardından yaşadıklarını,kimisi yıllardır göremediği kızını kimiyse küçükken babasından gördüğü şiddeti anlatıyor.Anlatırken ağlıyorlar,anlatırken rahatlıyorlar.Saunanın sobasına su atıp çıplak vücutlarına su döküp hem ruhlarını hem bedenlerini arındırıyorlar.Omuzlarına dokunan bir dost eliyle anlattıkça yüklerini hafifletiyorlar. 
Hikayeler ilgi çekici ve içimde bir yere dokunan cinstendi.Ancak uzunluğu bakımından sonlarına doğru ne yazıkki yoruluyor ve sıkılıyorsunuz.Belki biraz daha kısa olsa, tadında bırakılsaydı etkileyiciliği daha şiddetli olurdu.
Belgeselde çok ilginç bir sahne vardı onu da paylaşmak istiyorum.Geniş bir yeşilliğin kenarında bir telefon kulübesi ve şaşıracaksınız ama onun içi de sauna :)
Diğeri gibi bunu da internetten bulup izlemenizi tavsiye ediyorum.
Ve son iki gün kala mutlaka kalan belgesellerden uygun olanlarına gitmenizi tavsiye ediyorum.Aşağıdaki linkten programa ve belgeseller hakkında ayrıntılara ulaşabilirsiniz.


http://www.documentarist.org 

24 Haziran 2010 Perşembe

Kitap Kurtları :) vol.4



İÇERİ SAİT FAİK


Yazar:Fazıl Hüsnü Dağlarca
Yayınevi:YKY
Basım:Nisan 2008


Kitap Hakkında:


Fazıl Hüsnü Dağlarca bir öykü ustasını,Sait Faik Abasıyanık'ı şiirle anlatıyor bize.Her bir şiir Sait Faik'e yapılmış bir yolculuk adeta.Onun yalnızlığını,yabancılaşmış halini,alışkanlıklarını,karakterini her bir mısrada inanılmaz bir gözlem ustalığıyla sunuyor Fazıl Hüsnü Dağlarca.Sait Faik'in hem yazarlığını görüyorsunuz o mısralarda hem de hayatına dair izleri.
Mutlaka okumanızı çoğumuzun öyküleriyle büyüdüğü Sait Faik 'i bir de Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan dinleyin,o şiirlere takılıp kalacaksanız eminim.
İçlerinde en çok beğendiğim bir tanesini de buradan sizinle paylaşıyorum;


YOLDAKİ YAZI SAİT FAİK


Bir yazı bir dergi bir öykü 
Okuduğunu görmedim bir kez bile
Nereye baksa
Orayı okumasızdı


İstanbul'un tüm bölgelerinde
Büyük bir yabancılık çekerdi


Beyoğlu ile Şişli arası
Bütün İstanbul'du onun için
Bir eski İstanbul'du İstanbul içinde


Bir gün bile İstanbullu olamamıştı o
Başka bir yeri de bilmeyen 
GİDECEĞİ YERİ ARAYAN BİR MEKTUPTU O
OKUNACAĞI YERİ BULAMAYAN






AKLINI KULLAN İSTEDİĞİNİ AL 


Yazar:Sam Deep-Lyle Sussman
Yayınevi:Neden Kitap
Çeviri:Elif Öztarhan


Kitap Hakkında:


İstediğinizi elde etmek için 1200 mucize formül sunulmuş bu kitapta.İstekleriniz varsa nasıl ulaşacağınızı nereden başlayacağınızı yada adımlarınızı nasıl atacağınızı bilmiyor bocalıyorsanız eğer bu kitap size bir yol haritası çizebilir.Sıkılmadan ve cümlelerin altını çize çize post-itlerimi yine yapıştıra yapıştıra =) okudum bu formüller kitabını.
Hepinize tavsiye ediyorum şiddetle,yolunuzu çizmede ufakta da olsa bir ışık olacağına eminim.

Filmler vol.3



GANGS OF NEW YORK

Yönetmen:Martin Scorsese
Yapım:2002-ABD-İTALYA-ALMANYA
Oyuncular:Leonardo DiCaprio, Cameron Diaz,Jim Broadbent,John C. Reilly,Daniel Day-Lewis
Tür: Dram
Senaryo: Jay Cocks , Kenneth Lonergan ,Steven Zaillian , Herbert Asbury (Kitap) 


Film Hakkında :
Dead Rabbits çetesinin öldürülen liderinin oğlu Amsterdam Vallon, babasının intikamını almak ve şehrin hakimiyetini ele geçirmek istemektedir. Bunun için en büyük rakip çete olan Native Americans'ın lideri Bill the Butcher ile hesaplaşması gerekecektir.




İzlediğim ve çok etkilendiğim nadir filmlerden bir tanesi.Film 2 saat 45 dk olmasına rağmen sizi hiçbir zaman sıkmıyor.Olayların geçtiği dönem inanılmaz ilginç,bir sürü çeteler ve onların dengeleri.Hırsızlığı günlük sıradan bir işmiş gibi yapan inanılmaz güzel bir kadın.
Mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum,geciktirmeden:)

23 Haziran 2010 Çarşamba

Kitap Kurtları :) vol.3



MEVLANA'DAN 100 BİLGELİK HİKAYESİ 


Yazar:Idrıes Shah
Yayınevi:Butik Yayınlar
Çeviren:Meral Bolak


Yazar Hakkında:
Idries Shah yaşamı Doğu ile Batı arasında geçen tartışmalı bir kişilikti. Babasının Sünni geleneklerine göre yetiştirilmişti ve soyağacı Hazreti Muhammed’e dayanıyordu. Şah 1924’de İskoç bir anneden Hindistan’da Simla’da dünyaya gelmişti. Shah henüz küçükken aile İngiltere’ye taşındı, ve liseye Oxford’da gitti. Shah otuzuna gelene kadar Sufi dervişleri ile bir teması olmadı, ve bundan sonra Doğunun Büyüsü ve İstikamet Mekke adlı eserlerini yazdı. Çok bilgili bir adamdı ve geniş bir sosyal ve kültürel yelpazede etkinlikleri vardı. Kültürel Araştırma Enstitüsü’nü kurdu. Birçok ülkede konferanslar verdi. Sosyetik çevrelerde kıvrak zekası ve bilgeliği ile tanınan Shah, Doris Lessing ve Robert Graves gibi ünlü edebiyatçıların ilgisini çekti. Çoğu çok satanlar listesine giren otuzbeşin üzerinde kitap yazdı.1996’da öldü. 






Kitapta anlatılan hikayelerin özüne varmak benim için gerçekten zordu,zor.Bir kere okumakla burada anlatılanı özümseyebileceğime inanmıyorum.Ancak Mevlana'yı anlamak öğretilerinden ders çıkarmak,felsefesinin farkına varmak adına okunması gereken bir kitap olduğuna inanıyorum.
Kitabı okurken yine bazı yerlerin altını çizdim.Onlardan bazıları;




"Mevlana dedi ki :'Çoğu mahlukat ve hayvan ses çıkardıklarında Allah'a şükranlarını sunarlar;arıların vızıltısı,kuşun cıvıldaması,ama eşek bu nedenle anırmaz.O sadece iki durumda sesini yükseltir :aç kaldığında ve çiftleşmek istediğinde.Aynı şekilde,'dedi Mevlana 'kalbinde Allah sevgisi olmayan bir insan aslında eşekten de beter bir mahluktur.'"




"Ele avuca sığmayan Benliğin dizginlerine asıl,
Asılabildiğin kadar-
Dünyadaki sadakatsiz çiçeklerin
Seni ele geçirmesine sakın verme izin;
Kanma kutsal giysilerine,
Veya uzun tesbihlerine,
Olma onun dostu,
Veya yoldaşı."


Mutlaka okuyun,bir kere değil birkaç kere okuyun...






Mevlana Celaleddin Rumi Hakkında :


Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. 



Mevlana unvanlı Muhammed Celaleddin-i Rumi, İslam ve tasavvuf dünyasında bir şair ve düşünce adamıydı.


Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. 


 Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.


Vasiyeti:


"Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır."

"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"


Mevlana Celaleddin Rumi'ye ait sayısız şiir bulabilirsiniz internette ya da kitaplarını alıp okuyabilirsiniz.Ben burda popüler olan tasavvufi aşkı anlatan bir şiirini paylaşmak istiyorum.






Aşk Nedir


Şarabım aşk ateşidir,hele onun eliyle sunulursa öyle bir ateşe odun kesilmezsen yaşamak haram olur sana.
Söz dalga dalga coşmada amma onu dudakla,dille değil,gönülle canla anlatman daha iyi.
Aşk nedir,bilmiyorsan gecelere sor,şu sapsarı yüzlere,şu kupkuru dudaklara sor. 
Su nasıl yıldızı,ayı aksettirir,gösterirse bedenler de canı,aklı bildirir,gösterir.
Can,aşktan binlerce edep öğrenmede,öylesine edepler ki mekteplerde okunup öğrenilmesine imkan yok.
Gökyüzünde,
yıldızlar arasında parlak ay nasıl görünürse aşık da yüzlerce kişi arasında öyle görünür,o göründümü herkesin parlaklığı söner.
Akıl bütün gidilecek 
yolları bilse bile,gene aşk yolunu bilemez,şaşırır kalır.










22 Haziran 2010 Salı

Filmler vol.2

CAPE FEAR (1991) 


Yönetmen:Martin Scorsese
Yapım:1991-ABD
Tür: Gerilim-Korku
Oyuncular: Robert De Niro, Nick Nolte, Jessica Lange


Film Hakkında :
Sam Bowden (Nick Nolte) hayatını kanuna vermiş Atlantada yaşayan bir avukatdı. Ailesi ile birlikte sakin bir hayat süren Sam’in hayatı yakında kabusa dönüşecektir çünkü 14 yıl önce avukatlığını üstlendiği Max Cady (Robert De Niro) isimli adam, hapisten çıkmışdır ve intikam için hazırlanmaktadır. Çünkü, Max Cady bir tecavüzle suçlanıyordu, okuma yazması da yoktu ve kıza çok kötü tecavüz yapmışdı. Bu yüzden Sam eline Maxin hapisten kurtaracak bir belge geçmesine rağmen yine de bunu kullanmaz ve Max Cady tutuklanır. Şimdi, Max hapisten çıkmışdır. Önce küçük tehditlerle başlayan intikamı, gittikçe Sam’in ailesini de etkileyecektir. Sam’in bir kadın avukat arkadaşına ilk başta tecavüz eden Max Cady, bu sayede karısı ile Sam’in arasına açar ve evlerinde tartışmalar başlar. Max’in çıktığı günlerde de Sam’in evindeki köpek zehirlenerek öldürülür. Ve bu olaylar Max Cady için sadece başlangıçtır, daha sıra da 16 yaşındakı kızları Danielle (juliette Lewis) vardır.







Gerilim filmlerini oldum olası sevmişimdir zaten:)Gerçekten güzel bir filmdi.Sinir bozucu hasta ruhlu intikamla yoğrulmuş eski bir mahkum ve sanki her mimiği aynıymış hissi veren genelde sürekli gözümün takılmasına sebep olacak şekilde gözlüğünü burnuna indiren doğru olarak düşünüp yaptığı bir hareketin bedeliyle yıllar sonra yüzleşen  bir avukat.
Birkaç gündür film izliyorum ve tesadüf 2 film Robert De Niro'nun filmleri oldu izlediklerim arasında.Zaten beğenirdim ancak şimdi çektiği tüm filmleri izlemek gibi bir hedef koyuyorum kendime.
Bu filmi İzleyin geciktirmeden izleyin :)




DEPARTED


Yönetmen:Martin Scorsese
Yapım:2006
Oyuncular:Leonardo Dicaprio, Matt Damon, Mark Wahlberg,Alec Baldwin,Vera Farmiga


Film hakkında:
Suç dünyası ile polis teşkilatı arasında oluşan karmaşık bir köstebek ağı... İrlandalı mafya lideri Costello, yıllar önce kendi adamlarını polis akademisine sokarak onların teşkilat içerisinde iyi yerlere gelmelerini sağlamıştır. Polis teşkilatının da bu konuda Costello'dan geri kalır yanı yoktur. Onların da çok güvendikleri bir adamları, Costello'nun en iyi iki adamından biri olmuştur.

Fakat her günün tehlike içinde geçtiği bu dünyada, hiçbir sırrın açığa çıkmaması mümkün değildir. Köstebeklerin varlığının hissedilmesi ile her iki taraf için de, müthiş bir ölüm kalım savaşı başlar. Yıllardır farklı kimliklerde yaşamış olmanın verdiği yükün ağırlığına bir de, deşifre olma korkusu eklenince her iki köstebek için de tehlike dolu bir hayatta kalabilme mücadelesi başlar.







Sonu tam bir hüsrandı benim için.Paranoyaklığıma paranoyaklık kattım bu film sayesinde.Kim doğru söylüyor kim yalan anlamak güç, eğer sen köstebeksen senden başkaları da vardır dedirten olaylar:)
İzlemeniz tavsiye edilir:)



Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"