Pages

10 Eylül 2011 Cumartesi

Part3 - İstanbul bilemedim senin kiymetini

Donup baktigimda sanki yillardir burdaymisim gibi gelen o sure aslinda yalnizca 10 gun. İste bu gercekle yuzlesince icim daha da bir daraliyor. Zaman nasil gececek ben ne zaman ulkeme donucem sorularim gitgide artiyor...

Bu zamana kadar gecen sure boyunca cikardigim sonuc ; " İstanbul dunyanin en guzel sehirlerinden biriymis de kiymetini bilmiyormusum" .
Saat 18:00'den sonra bir su alabilecek
Dahi tek acik yer bulamadigim, pazar gunu bir seyler alabilmek icin aksamustu saat 16:00'yi sehrin bir ya da iki yerinde acilan market icin bekledigim, aksam canim sikilinca cikip bir kahve icebilecegim tek yer bulamadigim, gunlerce devam eden yagmurlardan psikolojim bozulup burnumu disari cikaramadigim Avrupa hic de yasanilasi degilsin!


Yurdumuzun olduğu "Zeist" 'daki yaşamımız 10 gündür alışmaya çalışmak, sabretmek, bocalamak, özlemek ve sevmeyi denemekle geçiyor. Zeist anladığımız ve gözlemlediğimiz kadarıyla zengin ama yaşlı ya da ortayaşlı insanların olduğu bir bölge. Tek hareketli yeri merkezi ve merkez çevresi. Evler, binalar gerçekten çok şık ve zevkli duruyor. Bizim olduğumuz yurdun binalarını ayrı tutarsak :)
Haritayı elimize alıp bir yer görelim umuduyla bisiklete atlayıp da haritada seçtiğimiz  bir parka gitmemiz 15 dakikamızı ya aldı ya almadı. "Walkart Park" gittiğimiz de azcık bizi hüsrana uğratsa da yemyeşil çimler ve küçük su birikintisiyle içindeki minik ördekler biraz huzur da vermedi değil. Havanın nadir güzel olduğu günlerden biri olması sebebiyle de 2 saate yakın orada oturduk ve sohbet ettik.
Biz otururken ellerinde piknik sepetleri,renkli yer örtüleriyle 2 çift gelip de biraz uzağımıza oturup şaraplarını yudumlamaya başlayınca huzur yerini kıskançlık ve özleme bıraktı sonra :) Olan var olmayan var diye insanın isyan edesi geliyordu ama öyle ibret ve kıskançlıkla bakmakla yetindik.
Arada kitap okumaya belki bir şeyler içmeye gelebileceğimizi aklımıza not edip yurdumuza döndük.

Yurdun okula 4-5km oluşundan aslında uzak bir yerde kaldığımızı anlamadığımızı Beneluxlaan'a gittiğimiz o akşam ve ertesi günü dönüş yolunda çok iyi anladık. Giderken yine bir isyanla gitmiş olsak da dönüş yolundaki başımıza gelenler ve o kabus gibi saatler buraya olan sevgisizliğimi nefrete dönüştürdü. Utrecht'e merkeze gidip birkaç işimizi halledip dönecektik ama bu masum istek adeta işkenceye dönüştü. Durmak bilmeyen yağmur bir yere girip oturup beklememize rağmen durmadı,durmadı durmadı. Mecbur yola çıkmak zorundaydık. Her tarafım ıslanmıştı ve üşüyordum, üzerimde yağmurluğum olmadığından montum su çekmiş her rüzgar esişinde titrememe sebep oluyordu. 15km ! tam 15km delicesine yağan o yağmurda bir de üstüne sırılsıklam üstümüze doğru esen rüzgarla bisiklet kullandık. Sinirlerim iyice altüst olmuştu çoktan ağlamaya başlamıştım zaten, bir yandan zar zor pedal çeviriyor diğer yandan hüngür hüngür ağlıyordum. Üzerimdeki her şey ıslaklıktan üstüme yapışmıştı. Gözlerimi açamıyordum yağmurdan adeta.
Her şeyi düşündüm o an, yurda gittiğimde uçak biletimi alıp dönmeyi bile !
Öyle nefret doluydum ki buraya, saydım sövdüm lanet ettim geldiğime.
Saatler süren pedal çevirmeden sonra çorabımdan saçımın her teline kadar ıslak bir halde yurda vardık. Böbreklerim karnım ağrıyordu, sıcak duş almama rağmen kendime gelemedim. Yüzüm alev alev yandı tüm gece hasta olma korkusuyla uyumuşum...
Sabah kalktığımda hastalanmamış olmamı büyük şans sayıp "burada yaşamaya çalışmaya" kaldığım yerden devam etmek üzere güne başladım.

Zaman gerçekten yavaş geçiyor... Okula sistemine derslere henüz alışmadık. Yeditepe'dekinden çok daha farklı ve yoğun bir program bence. Sürekli proje, ödev hafta hafta yapılacaklar var. Belki de böylesi daha iyidir ama alışkanlıklardan çabuk vazgeçilmiyor...
Zaman alacak, her şey...

Ve ben bir arkadaşım dediği gibi "alışmak zorunda olmadığımı bilerek, sabrediyorum sadece". Atatürk Havalimanına indiğim o günü hayal edip sabrediyorum!


Fotoğraf ekleyememiştim hiç, biraz da gözünüzde canlandırmanız için birkaç fotoğraf ekliyorum bu defa;

     Walkart Park         

 "Heineken" Her akşam mutlaka 1 tane

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder




Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"