Pages

28 Ekim 2010 Perşembe

Anılar*

Farkında olmadan ne çok anı biriktiriyor insan. Farklı yüzlere, farklı kalplere ait onlarcası içinde. Onlarcası en derininde...
Varlıkları silinip de uzağına düşünce gözler, saklandıkları yerden çıkıveriyor anılar... Sinsice, çoğu zaman acımasızca. Neydi ki günahın, böylesine zor bir bedel ödemek zorunda kalbin? Her defasında bir daha bir daha canı yanarak.

Nasıl da zehirlidir her bir anı. Bir kere girdi mi vücuduna, adım adım ilerler damarlarında. Ta ki en derinine yerleşene kadar. Seni en zayıf noktasından kalbinin ele geçirene kadar. Sonra anlam yükler her dokunduğu şeye. Yarı sarhoş yürüdüğün o yolda, kısacık bir an da olsa karşılaştığın o köşe başlarında, dakikalarca oturup konuştuğun, bakıştığın, gülümsediğin ağladığın banklarda, geçmişte adım attığın her köşesinde şehrin birer birer iz bırakıp, silinmez anlamlar yükler her birine.
Anılar zordur, ne yok edebilirsiniz onları ne de yaşatabilirsiniz özgürce kimi zaman. Tutsakları da vardır, yasakları da. Mutluları da vardır, öfkelileri de. Senden, sizden, kazanılan kaybedilenden, alınan verilenden, yaşatılan öldürülenden bir parça saklar içinde. Gizliden gizliye büyütür zamanla.

Dönüşü olmayan yollara girer ya insan bazen, tek yol ileriyi gösterir öyle anlarında zamanın gizlendiği yerden düşmanca çıkar anılar. Hani o izleri var ya, sen bilmeden bıraktığı şimdi nereye adım atsa ayakların oraya sürüklenir bedenin. Nereye dönse başın oraya hapsolur gözlerin. Tesadüf bu ya nerede gizlenmişse izleri onları takip eder yüreğin, sakin yanacağından habersizmiş gibi...
Kaldıramaz, taşıyamazsın bazen anıları.

Ağır gelecekmiş gibi hissederse yüreğin bir gün, vücuda girmeden yok olmaz virüsü ardına bakmaksızın uzaklaş oradan. Gidebildiğin kadar uzağa, en uzağa...
Bir kere hissederse kalbinden gelen dayanılmaz arzuyu ele geçirmek için önüne kattığı her şeyi yakar geçer gider, acımadan...
O kazanmadan, sen yen önce.
Güçlü olabildiğin kadar özgürsün anıların karşısında...
Yık, daha en başında, o var etmeden yık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder




Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"