Pages

2 Ekim 2011 Pazar

Part 5 - Zaanse Schans

Hollanda'da olup da ünlü yel değirmenlerini, tahta ayakkabıların geçmişten bugüne tarihini ve yapılışını görmemek olmazdı diyerek bir cumartesi günü yollara düşüp " Zaanse Schans" adı verilen bölgeye gittik. Buraya gitmek için Amsterdam Central Station'ın hemen yanından kalkan otobüsleri yada yine aynı istasyondan bineceğiniz bir trenle Koog-Zaandij istasyonuna gidip oradan 15dklık yürüyüşle buraya ulaşabilirsiniz.
Beş kişi olmamız ve toplu ulaşımı kullandığımızda hemen hemen aynı paraya hatta daha pahalıya denk geldiği için araba kiralamayı tercih ettik.
Ancak hazır sırası gelmişken Hollanda'da "yabancı" olarak araba kiralamanın bir sıkıntısını paylaşmadan edemeyeceğim. Rent a Car'larda araba kiralarken herhangi bir sorunla karşılaşmıyorsunuz, herkes her zamanki gibi çok güzel ingilizce konuşuyor ve kolaylıkla arabanızı kiralıyorsunuz. Tek sorun herşey bittikten sonra kredi kartı hesap özetinize baktığınızda normalden fazla para çekilmesi ve yetkilileri aradığınızda "özür dileriz, yanlışlık olmuş fazla çekimişiz " bahanesiyle karşılaşıyorsunuz. Aynı durum iki kez başımıza geldi ve alnımızda salak mı yazıyor acaba şüpheleriyle yabancıları kazıklamaya çalışıyorlar düşüncesi arasında gidip geliyoruz hala. Ne yani ben kredi kartıma bakmasam incelemesem bir güzel beni soycak mısınız ? Üstelik de bunu yapan şirketler adı sanı duyulmuş AVIS, Sixt gibi iki büyük rent a car firması. Bu iki aynı olay bizi ne yazık ki burada araba kiralamaktan bir nebze soğuttu ancak çoğu zaman kalabalık olduğunuzda araba kiralamak daha ucuza geldiğinden zannediyorum ki arada sırada araba kiralamaktan başka seçeneği düşünmeyeceğiz.

Evet gezimize geri dönecek olursak ; Utrecht merkezde buluşup arabamıza atladık ve Zaandam'a doğru yola çıktık. Zaanse Schans, Zaandam yakınında tarihi yel değirmenlerini ve Zaanstreek'in dört bir yanında getirilen 35 tarihi evi barındıran masaldaymışsınız hissi uyandıran bir bölge.
Bir saatten daha az bir sürede gideceğimiz yere ulaştık, arabayla gelenler için büyük kolaylık sağlayan bir otopark mevcut, araba konusunda zorluk çekmiyorsunuz.
Sabah evden çıkarken kapalı ve soğuk olan hava oraya vardığımız saatlerde şaşırtıcı şekilde inanılmaz sıcak ve güneşli oldu. Soğuk havaya göre giyinen ben o an ne büyük hata yaptığımı da anladım ama geçti :)

Zaanse Schans'a adım attığım anda sanki bir film platosunda gibi hissettim kendimi. Bir tarafta sıra sıra uzanan Yel değirmenleri, diğer tarafta içine girip yaşamak için çıldırabileceğiniz şirin mi şirin tarihi evler. Hepsi beraber inanılmaz güzel bir bütünlük içindeydi.

Eski evlerden birçoğu farklı konseptlerdeki müze ev haline getirilmişti. Birçoğuna giriş ücretli olmakla beraber ücretsiz ya da küçük bir giriş ücreti alanlar da vardı.

Etrafı keşfe başladığımızda ilk olarak, çimlere kurulmuş bir alan gözümüze çarptı. Burada maketten bir inek hemen yanıbaşında taburesi ve ineğin altında süt kovası vardı. Sonradan anladık ki bu gelen ziyaretçiler için eğlenceli bir oyundu. Dileyen kişiler tabureyi altına çekip süt sağmaya başlayabiliyor ve bu işte ne derece yetenekli görebiliyorlardı. Sütü nasıl sağıyorlardı derseniz, ineğin meme kısmına plastiklerde süt monte edilmişti ucu da inek memesi gibi duran bir şeyle kapatılmıştı. Bir kum saati süresi veriliyordu ve süre sonunda ne kadar sağdığınız tartılıyordu. Biz denemedik ama izlediğimiz İngiliz amca bir hayli eğlenmişti :)


Yürümeye devam ederken, "De Catharina Hoeve" peynir evini görüp hemen içeri yöneldik. Bu ücretsiz girebileceğiniz müze evlerden biri. Eski peynir yapım ünitesinin sergilenmesinin yanında, içeride ünlü Hollanda peynirlerinden satın alabilir ve tüm çeşitlerini tadabilirsiniz. Peynir standlarının ardında duran kızlar yöresel kıyafetleriyle gerçekten çok şirin bir görüntü sergiliyorlardı. Ve peynirler, üzerlerindeki renkli paketlerle tadı ne olursa olsun beni al der gibiydiler ama hepsinin tadı için beni al dediğini söyleyemeyeceğim. Bazıları gerçekten yağlı ya da tadları bizim damak tadımıza çok uzak. Biz ki Ezinelerle, İzmir Tulumlarla büyüdük değil mi ama şimdi nasıl sever insan o peynirleri :)






Peynirlerden tadıp, Hollanda peynir çeşitliliği hakkında bilgilenip yürümeye devam ettik. Bu defa, içimizde  biri siparişle size özel günlerinizde harika konseptlerde pastalar yapan bir diğeri pastaymış kurabiyeymiş tatlıymış bunların hiçbirine asla hayır diyemeyen biri olursa " In de Gecroonde Duyvekater" Bakery Museum'a girmememiz işten bile değildi :) Girişte 1Euro gibi komik bir rakam ödeyerek içeri giriyorsunuz. Aslına bakarsanız içerisi için bu bile gereksiz bir miktar :) İçeride yıllar öncesinde kullanılan kurabiye kalıplarından tutun da , hamur karıştırma aletlerine, oklavalardan mikserlere, ölçü aletlerinden tarihi bir fırına kadar Bakery işinin bu bölgedeki gelmişi geçmişi sergileniyor kısaca. Benim en çok ilgimi çekenlerse en eski kurabiye kalıpları oluyor ama tarihi öncesinin duvar yazılarını hatırlattı nedense :)







İşte o kurabiye kalıpları, gerçekten de tarih öncesinden kalma gibi değil mi :)?




Buradan sonraki durağımız Hollanda'nın meşhur market zinciri Albert Heijn'nın müzesi oluyor.Burası da yine girişin ücretsiz olduğu müzelerden.Museumwinkel Albert Heijn, Albert Heijn'nın kuruluşu olan 1887'den günümüze kadar olan tarihini sergilerken bize de aslında en başta kahveci olarak piyasaya çıktıklarını öğretiyor. İçeride harika kahve kokusu eşliğinde dolaşıyorsunuz. Ve bu müzede benim için en can alıcı nokta tabi ki eski market ürünlerinin olduğu vitrinle eski Albert Heijn basın ilanları oluyor. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğundan basın ilanlarının fotoğraflarını çekemiyorum ancak eski ürünlerin dışarıdan birkaç fotoğrafını çekip teselli buldum:) 
Basın ilanları konusunda birkaç şey söyleyecek olursam, malesef hepsi Flemenkçe olduğu için içerikleri hakkında bir şey anlatamam ancak 1950-1960 arasındaki basın ilanlarında fazlaca yazı göze çarpıyor, uzun uzun cümleler, açıklamalar baktığınızda bir basın ilanından çok bir habermiş gibi geliyor insana. 
Ve son olarak Albert Heijn için 1887'den bu zamana uzanan bir başarı öyküsü diyebiliriz çünkü günümüzde Hollanda'da sıkça karşılaşabildiğiniz büyük bir market zinciri haline gelmiş haldeler.
Ve işte o eski ürünler ;


Zaanse Schans'daki gezimizin en eğlenceli kısmı ise bir sonraki durak olan "De Zaanse Schans"  Wooden Shoes Museum oluyor. Burası Hollanda 'nın meşhur tahta ayakkabılarının yapımını izleyebileceğiniz, onlarca çeşit tahta ayakkabıdan kendinize, sevdiklerinize hediye alabileceğiniz ve en etkileyici kısmı olan geçmişten günümüze tahta ayakkabı tarihini görebileceğiniz küçük bir müzeye sahip.
Kapıdan ilk girişte bu müzeyle karşılanıyorsunuz. Bazen gözlerimize inanamadık, bazen gülmekten kendimizi alamadık bazen benim olsa keşke diye iç geçirdik bazen de helal olsun arkadaş diye sırt sıvazlamak istedik :) 
Çok fazla yorum yapmaktanda fotoğraflarla ünlü tahta ayakkabıların geçmişini anlatmak en iyisi; 





Favorim bu kırmızı topuklu :)

Creativity!

























Onlarca model, onlarca farklı fikir onlarca farklı tasarım, tahta ayakkabı diyip geçmek biraz haksızlık olur anlayacağınız. Hollanda için tahta ayakkabılar bir sembol, tarih bence. Üstelik de hala bu ayakkabıları giyiyorlar, yani kaybolan bir gelenek de değil. 
Bu harika görsel ziyafetten sonra içeri ilerleyip tahta ayakkabı yapımını izledik. Gerçekten şaşırtıcıydı, dümdüz bir tahta kalıptan ortaya çıkan şeye bakınca vay anasını diyor insan. Elimde bir videosu da var ancak ben buraya öncesi sonrası hakkında ufak bir fikir verecek bir fotoğraf koyuyorum;


Yapımını da izledikten sonra kendinize bir tahta ayakkabı almak için ödenemeniz gereken 25-39 Euro arasındaki fiyat hiç de pahalı gelmiyor ne yalan söyleyeyim, ciddi bir emek var çünkü, değer !
Rengarenk, çeşit çeşit o modelleri görünce insan kendine çok zor engel oluyor cidden almamak için ama henüz vaktimiz var diyerek biz şimdilik almadık ama Türkiye'ye dönerken bir çift alacağımdan eminim :)

Şimdilik şirin mi şirin magnetlerle ve demo model olan tek bir tahta ayakkabıyla yetinip buradan da ayrıldık. Demo model,  workshop'da yapımını gösterirken yapılan ve en temel hali olan tahta ayakkabılar, her gösteriden sonra biten kutuya atılıyor ve siz 2Euro karşılığında bir tane alabiliyorsunuz. Ben de Hollanda'da olduğumuz süre boyunca üzerine notlar yazdırmak, gittiğim yerlerin tarih ve isimlerini yazmak için bir tane aldım, benim her zamanki hatıra toplama işlerimden bir diğeri işte =)

Buradan sonraki durağımız artık meşhur yel değirmenleri oluyor. Geçmişten bugüne 8 adet yel değirmeni kalmış, hepsi aralıklarla Zaan Nehri boyunca dizilmişler. Bunlardan "De Huisman", Mustard Mill / Hardal değirmeni, "De Gekroonde Poelenburg" Saw Mill / Testere değirmeni, "De Bonte Hen" Oil Mill / Yağ değirmeni, "Het Jonge Schaap" Saw Mill / Testere değirmeni, "De Hadel" Water Mill / Su değirmeni, "De Windhond" Grinding and Whetstone Mill / Öğütme ve bileyleme değirmeni , "De Zoeker" Oil Mill / Yağ değirmeni ve "De Kat" Paint Mill / Boya değirmeni.

Değirmenlere giriş ücretli olduğundan ve de her birine girmek çok değişik bir deneyim sunmayacağından -bize göre- biz bir tanesini seçip ona girmeye karar verdik. Ama siz illa ki hepsine girmek isterseniz, Zaanse Schans Information Desk 'den "Zaanse Schans Card" alarak hem bazı müzerele ücretsiz girebilir hem de yel değirmenlerinde ikinci üçüncü girişlerinizde %50 indirimli olarak ücret ödeyebilirsiniz. Tüm müzelere ve tüm yel değirmenlerine girmek isteyenler için bu tabi ki daha avantajlı bir yol. Bu kartın bedeli ise ; 
Adults € 9,50
Children 4-12 € 5,75
Children 13-17 € 6,75
65+ € 8,75 

Bu kartla ayrıca, oradakı hediyelik eşya dükkanlarında da çeşitli indirimlere sahip oluyorsunuz bu da ikinci bir fırsat sizin için, çünkü hediyelik eşya dükkanlarında gerçekten çok hoş şeyler var.

Biz "De Kat" / Paint Mill- Boya Değirmenini tercih ettik, neden derseniz açıkcası özel bir sebebi yok dışında çimlere kurulmuş balık ekmek satmaları ve bunun orada bir hareketlilik yaratması bizi etkilemiş olabilir :) 
İlk girişte parayı verdikten sonra hangi ülkeden olduğumuzu sorup, Türkçe rehber vermelerine şaşırıp heyecanla ilerledik. 
De Kat, dünyanın belki de geriye kalan en son boya yel değirmeniymiş.Bu değirmen, herkesin de bildiği gibi rüzgar sayesinde çalışıyor. 15 ton ağırlığındaki başlıkla pervane milini rüzgara yönelten değirmenci olmadan is hiçbir şey gerçekleşmezmiş.Değirmenci ayrıca değirmenin hızını yelkne ve levhalar yardımıyla ayarlayan kişidir.1780 yılı civarında yapılmış olan yel değirmeni 1959 yılında De Kat boya değirmeni olarak yeni bir hayat kazanmaya başlamış.On yıldan beri tekrar antik boya ve renk maddesi üretimi ve satışı yapılmaktaymış.
Ve işte De Kat Boya değirmeni ;







 Değirmenin en üst katına çıktığımızda daha önce yükseklik korkum olduğunu pek farketmediğimi anladım ya da tahta zemin ve yıllar öncesinde inşa edilmiş olması gerçeği o an için yükseklik korkusu yarattı bana :) Çok rahat olamamakla birlikte bir daha böyle bir şeyi deneyimleyemeyeceğimi düşünüp bol bol fotoğraf çekmeye çalıştım. Buraya çok fazlasını koyamıyorum çünkü içinde bizim olduğumuz kareler pek de ilginizi çekmez sanıyorum :)

De Kat'dan çok az fotoğraf karesi paylaşsam da masal gibi gelen bu yel değirmeni şölenine ait paylaşabileceğim daha fazlası var. İşte Zaanse Schans ;



















Hava bize cömert davranmıştı ve hep tekrarladığım gibi masal gibi gelen bu yerin tadını çıkarabilmiştik. Geri dönmek üzere otoparka dönerken birkaç sürprizle daha karşılaşarak keyifle bu geziyi sonladırdık. Bunlardan bir tanesi yöresel kıyafetler giymiş şirin mi şirin iki Hollandalı'ydı. Alan içerisinde dolanıp isteyenlerle fotoğraf çektiriyorlardı, tabi ki biz eksik kalmadık bu durumda hemen attık kendimizi önlerine. Öyle şirinlerdi ki size anlatamam:)

Diğer bir sürpriz yöresel kıyafetler içinde adeta bir tiyatro oynuyormuşçasına yöresel danslarını sergileyen dansçılar oldu. Dansçılar dediğime bakmayın, hepsi de yaşını başını almış teyzeler amcalardı. Ama öyle ustaca ve şirinlikle dans ediyorlardı ki dakikalarca izledik. Ve dediğim gibi yaptıkları müzikal tadında bir showdu resmen. Onlara ait bir video da elimde mevcut ilerleyen günlerde onu da ekleyebilirim ve o zaman demek istediğimi daha iyi anlarsınız :)




Ve son olarak ilk girişteki yerde dönerken bu defa yere gelişi güzel koyulmuş eski oyun araçlarıyla karşılaştık. Hepsi ziyaretçilerin denemesi için öylece etrafa yerleştirilmişlerdi. Hulahoplar, adını bilmediğim ama topaça benzeyen birkaç şey, hani upuzun bacakları olduğunu düşündüren sirkteki göstericilerin kullandığı şeylere benzeyen yürüme bastonları. Aramızdan bir iki kişi o bastonları denese de pek başarılı oldular diyemeyeceğim :) Ama oldukça eğlenceliydi :)

Ve böylece Zaanse Schans'dan fazlasıyla eğlenerek, ilginç değişik ve yeni'ye dair bolca şey gözlemleyerek ayrıldık. Hollanda'ya gelmişseniz, Amsterdam fantezinizin (!):) yanında bence buraya da vakit ayırıp burayı görmelisiniz. Hayatınızda bir daha kaç kere böyle bir deneyim yaşarsınız değil mi ama :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder




Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"