Pages

8 Ağustos 2010 Pazar

Portfolio Büyüdü, 1 Yaşında :)

Ne güzel şeydir emek verdiğiniz birşeyin büyüdüğünü, yol aldığını görmek. Çıktığı yolculukta yolda kalmadığını görmek...




Bugün birileri haklı bir gurur yaşıyorlar. Gözlerinde güven ve kalplerinde inançla yol çıkmuş olsalar da en derinlerde bir yerlerde belki biraz endişe, biraz korku, biraz da merak vardı belirsizliğe dair. Ama o güne kadar zaten istediğini başarmamış mıydı o yürek? Herkes inançsızlıklarını oraya buraya saça saça gülerken, o susmuş beklememiş miydi? En sonunda suratlarına başarısının tokadını çarpana kadar beklememiş miydi?



Bir akşam tahta yerin üzerinde sıcak tüm bedenime saldırırken ve biz hala karar vermekle vermemek arasında bocalarken bir hikaye dinledim ben. Hayata dair, imkansızlık üzerine, başarmak üzerine bir hikaye. Hiç hoşuna gitmeyecek belki ama orada hayran oldum ben o adama. Herkesin uzaktan izlediği bir anda ihtiyacı olan tüm inancı kendi kalbinde yaratıp büyüterek yürümüştü o. Bir yerlerde hep dinleriz ya allanıp pullanıp anlatılanları. Vay be deriz tam da yaratmayı istedikleri etkiye teslim olmuş bir halde. Oysa bir an bile sorgulamak gelmez içimizden acaba ne kadar gerçek diye.



O gerçekti! Karşımda durmuş, hiç de hoşlanmadığı bir şey yaparak kapıyı aralamıştı. Ben o kapıdan içeri girerken ardımda bugüne kadar ürettiğim binlerce bahanem vardı,korkularum ve imkansızlıklarım vardı. İçeri girdiğimde ise imkansızlık diye bir şey yoktu! Bahaneler, korkular, sınırlar, yetersizlik, azlık her neyse kendinize sunduğunuz gerekçe hepsi koca bir yalandı!



O akşam o tahta yerin üzerinde bir ışık yakmıştı bize. Aydınlanmamız, kendimize gelmemiz ve neler yapabileceğimize dair artık bahane üretmememiz için. O duygusallıktan hiç hoşlanmaz ve ben dolan gözlerime müthiş bir güçle engel olmaya çalışmıştım. O tahta yerde oturmaya hak kazandığım gün bir daha gözlerimin kafasına buyruk hareket etmesine engel olacağıma söz vermiştim çünkü. Herkes bunu bize verilmiş bir hediye olarak algılıyordu, belki de bu sebepten kimse ağzını açıp tek kelime etmeden büyülenmişçesine dinledi, dinledi, dinledi...
O akşam o odadan birçok ders çıktı hepimize. O odadan içeri her adım attığımızda aldığımız derslerden çok farklı bir ders. Ve o akşam her birimizde muziceler yaratmaya yemin etmiş o adam kalplerimizin ta içine gelip oturdu.


Öyle anlar vardır ki hayatta, ya sağa döneceksinizdir ya sola ya durup bekleyeceksinizdir korkuyla ya da karartıp gözünüzü karanlığın içine dalacaksınızdır. Bizler, karanlığa dalmayı seçenler, Portfolio durağında buluştuk beraberce.
Hayat sadece Portfolio oldu bizim için. Her hafta 3 gün aynı durakta beraberce bir yolculuğa çıktık, çılgın kaptanımızla. Zordu, yorulduk, sıkıldık, usandık...
Yıllar yılı vardık da var olmasına öylesine eksikti yaşam, öylesine boş öylesine günlüktü ki herşey ıskaladığımız herşey için çok daha hızlı yürümek zorundaydık şimdi. Koşar adım yetişmeliydik, yakalamalıydık hayatın ensesinden hızla.
Kaptanımız önde, yolu gösterdi bize. Üzerimizdeki alışılagelmiş katmanlardan sıyrılıp arındık önce. Hemen olsun istiyorduk ama yılların yükü kolay inmedi omuzlarımızdan. Yapbozun parçaları o kadar eksikti tek başına olmazdı. Oysa o öyle uzakta durur yalnızca ışık olurdu ayaklarının ucuna. Halbuki hani o tahta yerde otururken anlatan adam var ya, o içinde bir yerdeydi ve aslında onun gözleriyle de bize bakıyordu. Sevgiyle, özveriyle, inançla...


Çıktığım bu yolculukta kendime güvenle yürürken ben hayatımın içinde, kapıldığım yanılgıdan uyandım aniden. Geceleri uykularımı bölecek kadar bir korku sardı tüm benliğimi. Mutsuzdum, huysuzdum, aksiydim. Zaman yetmiyor ben bir türlü herşeye yetişemiyordum. Çabalıyor, eksik kalıyordum. Hep daha fazlasını yapmam gerektiği inancı ayaklarımı birbirine dolandırıyor gücüm gitgide tükeniyordu. Ve bir gün durdum, koşarken aniden durdum. Tüm umutlarımı yitirmiştim, öyle bir noktaya gelmiştim ki kendi içimde pes etmeme küçücük bir adım vardı sadece. İlk kez yenildiğimi hissettim iliklerime kadar. Hani bir kere aferin diyip sırtımı sıvazlasa koşmaya devam edecektim son bir gayretle. Oysa Portfolio hayatta hiçbir zaman hiç kimseden aferin beklememeyi, kimse tarafından sevilmek için uğraşmamayı ve yalnızca kendi yoluna kendi yaptıklarına bakman gerektiğini öğretmişti bize. Karar vermem gerekiyordu ya devam ya tamam. Ya pes edip gözlerime yerleşen o umutsuz bakışla sonsuza kadar pişman kalacaktım ya da o dört duvar arasındaki her bir kelime her bir cümle her bir an gibi dimdik ayakta olmayı seçecektim.
Yere düşmüş umutsuzdum. İhtiyacım olan gücü o kelimelerde buldum ; " Çocuklar, yere düştüyseniz eğer şu iki dizinizin üzerine kalktığınız an bitmiştir.Dizlerinizin üzerinde doğrulun "
Ve doğruldum, inancımı yitirdiğim yerde yeniden inancımı buldum ben.Yere düştüğüm o yerde yeniden ayağa kalktım ben.


Porfolio tek birşey yaptı aslında.Gerçeği yalnızca gerçek olanı sundu bize. Kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini söyledi, tokat etkisi yaratacağını bile bile. Hayatımızda kimsenin bizi mecbur bırakamayacaklarına mecbur bıraktı, sırf  içine sıkışıp kaldığımız kalıplarımızdan kurtulalım diye.
Bir türlü açamadığımız o kanatları açabilelim diye binanın en tepesinden aşağıya bıraktı bizi.
Bir daha asla utançla susmayalım diye, sopayla döktü kelimeleri ağzımızdan.
Bir daha asla sabun köpüğünden güvenlerle  dağın en tepesine çıkmayalım diye yerden yere vurdu bizi.
Yordu, zorladı oysa sadece tek birşey istedi; uyanmamızı!
Ve bizler mışıl mışıl uyuduğumuz uykularımızdan uyandık. Şimdi artık gözümüz açık hiç uyumuyoruz biz.Kimimiz yolun yarısına vardık,kimimiz çeyreğine bile ulaşamadık.Kimimiz kaptanın gösterdiği yoldan tam gaz ileri gittik kimimiz o yoldan başka yollar yarattık.
Bambaşka hayatlardan geldiğimiz o durakta,en dibi gördüğümüz anlarda sessizce birbirimizin elini tuttuk aslında. Tam gücümüz tükenip de pes edecekken, bir diğerimiz ayağa kaldırmak için hemen yanıbaşımızdaydı.
Şüphe yok ki beşi de birbirinden efsane beş dönem geçirdi Portfolio. Her bir dönem kendi içinde renklere sahipti ve o renkler kaptan olmadan asla olamazdı.



Şimdi geriye dönsem, o odaya yeniden girsem ve yeniden gözyaşlarına boğulsam yine peşinden giderdim çılgın kaptanımın. Kızdı, güldü, dövdü, bağırdı, anlattı, sustu, zorladı, itekledi, o emek verdi. Her birimize ayrı ayrı emek verdi. İnce ince işledi her birimizi.
Bey dedirtmedi, hocam dedirtmedi ama bir veda dersi vardı hikayenin sonuna geldiğimiz. Portfolio kapısından çıkacağımız bir veda dersi.
O dersin sonunda veda etmek için sarılırken çılgın kaptanıma tek birşey demek geldi de içimden sustum; Kendine iyi bak Ferhat Abi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder




Minik adamlarım

Yalnız...

Yükseliş*

Huzur

...

Balıkçı

"İstanbul"

"uzağa,daha uzağa..."

"Ufaklık"

"eski..."

"saklı..."

"Huzur"

"çocuk olmak"

"geride kalan..."

"mutluluk"

"bekleyiş"

"nostalji"